Anadolu'nun hangi şehrine giderseniz gidin.... ortak iki nokta görürsünüz. 1) Dershane. 2) Cep telefonu bayii. Kasabalarda dahi böyle bu. Şehirlerin bir de kendilerine has hususiyetleri var. Kimi örften, âdetten... kimi geleneklerinden... kimi kültüründen... kimi hayat tarzından.... kimi ekonomik ve sosyal gücünden... geliyor ama her şehrin öyle veya böyle bir hikâyesi var. Van mesela. Beni hayret içinde bıraktı. Van'a daha önce de gitmişliğim oldu. İlk değil yani. Fakat, detayları hep ıskalamışım. Tren gibi gidip gelmişim. Bu kez jeton düştü ama... Bazı şeyler kafamda yerli yerine oturdu en azından. "Vanliyam... Şanliyam..." türküsünün ne anlama geldiğini de öğrendim bu gidişimde. Van Kahvaltı Sofrası'nın önemini de!... Van'da dolaşırken ilk dikkatimi çeken şey berber dükkanları oldu. Nasıl çekmesin ki. Sokaklar sıra sıra berber dükkanı. Hepsi dolu. Hem de lebalep dolu. Önce, 'asker' dedim. Öyle ya; askerin yoğun olduğu bir il Van. Dikkatlice baktım; değil. Tıraş olanların çoğu saçlı, sakallı, bıyıklı insanlar. Öğrenci mi acaba, diye düşündüm. O da değil. Müşterilerin hepsi değilse bile, kahir ekseriyeti 30'lu yaş veya daha üstü. Naçar kalıp sordum. Cevap Van Ticaret ve Sanayi Odası (Vatso) Meclis Başkanı Ata Altay'dan geldi. "Biz" dedi Altay. "Kendi sakalımızı kendimiz kesmeyiz." Onun içinmiş berberlerdeki kalabalığın nedeni. Süslerine fazlasıyla düşkünler yani. Vanlının bir diğer hasleti de sabah kahvaltısını evde yapmaması. "Gönlümüz, hanımlarımızın uykusunu bölmeye razı gelmiyor" diye açıklıyor Vanlılar bu durumu ama ben tatmin olmadım doğrusu. 'Sizin yaptığınızı bizim memlekette ancak, "kılıbık"lar yapar' dedim. Bu sefer de onlar itiraz etti. Centilmenliği, inceliği, nezaketi nasıl olur da kılıbıklıkla bir tutarmışım? Haksızlıkmış bu benim yaptığım! Nedeni ne olursa olsun, "Van Kahvaltı Sofraları" bir gerçek ve çok mühim. Kahvaltı da kahvaltı haaa. Bal-kaymak ve tereyağı var bir kere. Yumurtalı kavurma da. Ceviz ve otlu peynir zaten sofranın olmazsa olmazı. Otlu peynire, "panzehir" gözüyle bakıyorlar. Sağlıklı olmak ve hastalıklardan korunmak istiyorsan mutlaka yemen lazım o peyniri. Hele bir kavut ve murtuğa var ki, yeme de yanında yat! Gencirük ise bu ikisinin karması. Özü, un, yağ, şeker ve yumurta. Kuvvet macunu da diyebilirsiniz... Van Gölü'nde yetişen bir kefal türü var: İnci Kefalı. Bir ara nesli tükendi tükenmek üzereydi. Bereket, ahali uyandı. Önüne gelen avlanamıyor. Askeriye bile bu hususta fazlasıyla duyarlı. Balıkların bilhassa yumurtlama ve yavru döneminde avlanmasına kesinlikle müsaade edilmiyor. Hakeza Valilik. Halkı hem bilinçlendiriyor, hem de "bindiğiniz dalı kesmeyin" diye uyarıyor onları... Van'da hamam da çok. Her pazar hamama gitmek gibi bir âdeti var çünkü Vanlıların. Temizlik hususunda çok dikkatliler. Hasılı, Vanlı yaşamasını biliyor. Fakat, para yok Van'da. İş yok ki para olsun!.. Tek geçim kaynağı üniversite ve asker. Onlar çarşıya çıkıyor da Van esnafı para yüzü görüyor. Vanlılar "demokrasi" sözcüğünü ağızlarından düşürmüyorlar. "Demokrasi gelsin" diyorlar. "zengin oluruz", "ihracatımız patlar", "çocuklarımız iş bulur", "şehrimize yabancı sermaye gelir." Bir de terör tabii. Terör bezdirmiş onları. Bir an önce bitmesini istiyorlar. Son söz: Terör gitsin, demokrasi gelsin...