Geçen hafta başında ABD'nin California eyaleti sarsıldı, Atlantik Okyanusu çalkalandı. Amerikalı jeolog Stein, bu depremlerden sonra bir açıklama yaptı ve 'Bu sarsıntı dünyayı titretti. Dağlar bile yükseldi' diyerek; adeta yeni depremlerin işaretini verdi. Aynı hafta içinde Avustralya açıklarında 6.4 büyüklüğünde başka bir deprem oldu. Ardından biri Yeni Zelanda ve diğeri de Panama-Kostarika sınırında olmak üzere 6 büyüklüğünde iki deprem daha meydana geldi. Hafta sonunda ise 6.7 büyüklüğündeki İran depremi ve on binlerce ölü!.. Bu felaketler gayet tabii ki, unutulan Marmara Depremi'ni yeniden gündeme getirdi. Bir taraftan çevresinde meydana gelen felakete üzülen halk; bir taraftan da kendi başına gelmesi muhtemel olan depremi düşünüp endişe ediyor!.. Prof. Dr. Naci Görür, Marmara Denizi'nde beklenen 7 büyüklüğündeki depremin İstanbul'un güneyinde, kuzeye göre 6 kat daha fazla etkili olacağını açıkladı. Bu açıklamayı sadece o yapsa; hadi sen de, der geçersin. Değil. Binlerce ilim adamı söylüyor bunu. Diğer uzmanlar ve TÜBİTAK da 'Deprem geldi, geliyor' diye bağırıyor; hem de bangır bangır. 50 bin kişinin hayatını kaybetme ihtimali de cabası. Fakat ne gariptir ki, esas sorumlulardan 'tık' yok. Sanki, 'Sağır sultan'. Tek hüneri, kürsüye çıkıp hamasi nutuklar atmak olan yetkililer ise halkı uyuttuğunu anladıkları an, konuyu sokakların unutkan hafızasına terk edip sıvışıyorlar. Hükümetin ve belediyenin alması gereken onlarca tedbir var ama nedense hiçbiri alınmıyor! Hangisini saymalı bilmem ki? İstanbul'daki okulların birçoğu depreme dayanıklı değil mesela. Bunların kimi yaşadığı deprem şoklarından dolayı beton yorgunu olmuş, kimi de zaten yapılırken çürük yapılmış. Sayısı da az değil hani. Bu binaları sağlamlaştırmak için ne Özel İdare'nin yeterli bütçesi var, ne de Milli Eğitim Müdürlüğü'nün gücü yetiyor buna. İstanbul Valisi Muammer Güler, okulların sağlamlaştırılması için çok pratik bir yol buldu aslında. İMKB'ye 15 okul, Bankalar Birliği'ne 10 okul verip, onlardan bu okulları sağlamlaştırmalarını istedi. Banka ve özel kuruluşlar da gönüllü katıldı bu projeye. Parası pulu olmayan İstanbul için belki de en uygun yoldu bu. Okullar kısa sürede emniyetli hale getirilecekti. Fakat olmadı. Olmadı çünkü, bu okulların sağlamlaştırılması için teknik projelere ihtiyaç vardı. Üversitelerle diyalog kuran Vali Güler, proje işini onlara havale edip bu konuyu da halletti. Sabırsızlık gösterip, 'Okullar bitti mi?' demeyin. Başlamadı ki, bitsin! Bürokrasi şimdiye kadar hangi işi bitirmiş de bu işi bitirsin? Valilik'ten fırlayan bürokrasi topu, Üniversite'ye zıplıyor. Sonra, Bay. Bürokrasi çarkları çok yaman işliyor ama proje bir türlü bitmiyor! Vurdumduymazlık değil de nedir bu Allah aşkına?!. MI ACABA?!. İstanbul Üniversitesi yönetimi; afiş asan 100 öğrenciye 500 soruşturma açmış... 'İntihal' yapıp kitap yazmak varken; afiş asana müstehak bu! * 30 yıldır emek verilen MERNİS projesi hayal kırıklığına sebep olmuş... Ne var bunda, dağ fare doğurmuş işte! * Kemal Derviş, ekonomideki olumlu adımlardan dolayı hükümeti övmüş... Övmüş de ne olmuş? CHP'liler yakalasa gözünü oyacaklar adamın! * Adalet Bakanı Cemil Çiçek, ayrıcalıklarda kantarın topuzunun kaçtığını söylemiş... Hele bir düzeltmeye kalkışsın, esas o zaman görür ayrıcalığı! * Eski başkan Faruk Süren, 'Galatasaray'da Sezar gibi kazık yedim' demiş... Hayret, kazığın acısını bugüne kadar nasıl hissetmedi acaba?