Türkiye son beş senede müthiş bir performans gösterip kimsenin küçümseyemeyeceği mesafeler katetti. Bütçe disiplini, enflasyonda kalıcı düşüş, çıkarılan kanunlarla bankacılık sektörünün zapturapt altına alınması ve hepsinden önemlisi; bu istikrara dış piyasaların gösterdiği hüsnükabul ve onun ardından gelen yabancı sermaye girişi ve özelleştirme. Türkiye'nin ihraç ettiği bono ve tahvillerin kapış kapış satılması, İMKB'nin uçuşa geçişi bu başarının birer sonucu. Bütün bunlar yeter mi? Yetmez gayet tabii ki. Yetmezliğini hükümet de kabul ediyor olmalı ki, bir oraya koşturuyor, bir buraya. Bir gün batıda, bir gün doğuda seğirten heyetlerin tek bir hedefi var: Yeni pazar bulmak ve daha fazla yabancı sermaye çekmek. Ancaak! Her şey gidip gelmekle hallolmuyor. Yabancı sermayenin daha fazla gelmesi için Türkiye'deki yatırım ikliminin de müsait hale getirilmesi lazım. Hükümetin belki de en fazla dikkat edeceği husus bu. Hükümet temsilcileri ve iş adamları Körfez ülkelerine gidiyor mesela. Maksat, onları da Türkiye'ye çekmek. Hem düşünce doğru hem de zamanlama. Körfez ülkelerinin bugün ABD bankalarında yatan parası 700-800 milyar dolardan az değil bir kere. 11 Eylül'den sonra bu para sahiplerine ABD'nin reva gördüğü muamele hiç de hoş değildi. ABD'deki Körfez sermayesi tedirgin oldu. Güvenli bir yer buldukları gün 'pır' uçup gidecekler ama yok, yok, yok! "Gel kardeşim"le olmaz Türkiye bu güveni verebilir mi? Can alıcı soru bu: Türkiye güvenli mi? İktidar, "Belki bir balık tutarım" ümidiyle Körfez'e ha bire dalış yapıyor. Muhalefet de bildik refleksini gösterip "Olmaz olsun" teranesiyle ayağa kalkıyor. Salt muhalefet olsa yine iyi, sözde aydınlar da öyle. Bir tasın içinde "İslam" ve "Müslüman" sözcüğü varsa, bizim aslan sosyal demokratlarımız asla kaşık sallamaz o çorbaya. Önyargılılar çünkü. Paranın dini imanı olmayacağını bilmelerine rağmen yaparlar bunu. Genlerine işlemiş! Eğri oturup doğru konuşmak lazım. İktidar da onlardan geri değil haa. Biri kaçarken önyargılı, diğeri yaklaşırken. "Din kardeşi" diye düşünüyor iktidar. Yanlış. Hem "Paranın dini imanı yok" de, hem de sistemi "kardeşlik" gibi duygusal kaideler üzerine oturt. Olmaz!.. Körfez halkının çok eski tüccarlar olduğunu unutmamak lazım evvel emirde. İpek Yolu ticaretini yapanlar bu insanlardı. Bugün dünyanın dört bir bucağında cirit atanlar yine bu insanlar. Hem öyle tırışkadan işler değil yaptıkları. Petrolden kazandıkları parayı; çeşitli borsalarda oynayarak, iyi kazandıran devlet bonolarını alıp satarak ve emlak işleriyle değerlendiriyorlar. Paradan para kazanmayı çok iyi biliyorlar yani. Türkiye'nin yapması gereken tek şey var, o da profesyonel davranmak. Hukuki altyapıyı güçlendirmeli, proje üretmeli ve "Gel" dediği adama devamlı kazanacağı bir faaliyet alanı gösterebilmeli. Kayıt dışındaki bir işletme ne kadar kârlı olursa olsun, yabancı için cazip değildir. Vergi kaçırmayı, işçisini kayıt dışı göstermeyi veya asgari ücretten sigorta primi ödemeyi beceremeyecekleri için böyle bir riski asla almaz o adamlar. Hadi, ortak olduğu veya satın aldığı işletme kayıt altında diyelim. Rakibi kayıt dışıysa yine gelmez. Kendi ayağını vurmak gibi bir şeydir bu. Rakibi kayıt dışındayken o işletmeyi satın alıp da sektörde rekabet etmeyi düşünecek kadar aptal değil bu adamlar! "Gel kardeşim... sev kardeşim... elini ver bana" şarkısını çığıran birinin 'aganigi naganigi' durumuna düşmesi mümkün belki ama "Gel kardeşim, sev kardeşim... Paranı ver bana" nakaratıyla Türkiye'nin yabancı yatırımcı bulması imkansız. Önce kayıt dışındaki ekonomiyi kayıt altına alması lazım.