Yerli, yabancı fark etmez aslında. Sermayenin tek bir isteği vardır; kâr. Sermaye, kâr etmek ister. Bir de tabii bunun sürekli olmasını. Mantıklı. Mademki, para yatırıyor; onun karşılığını alması lazım. Da... bunun çok kolay olmadığı ortada! Doğru strateji geliştiremeyen hem parasını, hem itibarını kaybediyor çünkü. Örneği çok bunun. Hele bu zamanda! Rekabet arttı. Kâr nispetleri azaldı. Sermaye, kendi ülkesinde para kazanamaz hâle geldi. Nüfus yaşlandı. Tüketici doyuma erişti. Nasıl kazansın ki? Global sermaye hesabını yaptı ve kâr edebilmek için başka ülkelere gitmeye karar verdi. Risk büyüdü yani. Dolayısıyla, riski milimize edici tedbirleri alması gerekiyor sermayenin. Alelacele tedbirlerle olacak şey değil bunların hiçbirisi. Adamakıllı hesap yapıp öyle adım atması gerekiyor. Hasılı kelam, yabancı sermayenin "üzüm pekmez, fark etmez" deme şansı yok. Gideceği ülkenin şartlarını enine boyuna inceleyip öyle gitmesi gerekiyor. İşte o dikkat edilen konulardan birkaçı: Yatırım iklimi. Yatırım yapacağı ülkede istikrar yoksa, gitmez oraya yatırımcı; başka alternatif arar. Yan sanayi. Ürettiği ürün için gerekli parça ve malzemeye kolay erişebilmesi lazım. Eleman. Vasıflı işçi, üretimin olmazsa olmazlarındandır. Hakeza, navlun. Navlun malum, üretimin ciddi maliyet unsurlarından biridir. Dolayısıyla, üretimin pazara yakın bir ülkede yapılması gerekiyor. Vergi ve enerji unsuru var bir de. Yüksek vergi ve enerji fiyatları, yatırımcının korkulu rüyasıdır âdeta. Hindistan ve Çin yabancı sermayenin ilgisini çeken ülkelerin başında geliyor. Nasıl gelmesin ki? İşçilik ucuz. Tüketime aç, milyarlarca insanı var her iki ülkenin de. Vergi düşük. Enerji fiyatları ucuz. Yatırımcıyı tehdit eden bir rejim korkusu da yok. Bundan daha cazip yatırım ortamı mı olur? Türkiye de yabancı sermayeye ihtiyaç duyan bir ülke. "Gelsin" diyor ama nazlı; gelmiyor. Türkiye'nin avantajları var aslında. Vasıflı eleman mesela. Hangi iş kolu olursa olsun, Türkiye'de yetişmiş işgücünü bulmak mümkün. Avrupa ve Orta Doğu pazarına da yakın. Bu da göz ardı edilemeyecek bir avantaj. Fakat, iş vergi ve enerji meselesine geldi mi, Türkiye tüm cazibesini kaybediyor. Bu da gösteriyor ki, şayet Türkiye yabancı sermaye konusunda samimiyse; bazı konuları gözden geçirmesi ve şartları cazip hale getirmesi gerekiyor. Aynı zamanda yerli sermayeyi de destekleyip rekabete hazır hale getirmesi lazım. Sözün özü şu: Türkiye'de hem üreticinin, hem tüketicinin daha iyi şartlara kavuşturulması gerekiyor. Yoksa, geleceği karanlıkta kalabilir bu ülkenin. En azından böyle bir ihtimal söz konusu.