Yargıcın cüzdanı

A -
A +

Cüzdanı ile vicdanı arasında sıkışıp kalanlar!..' Bu söz o kadar tekrarlandı ki, sonunda terim olup çıktı. Kurulan cümlede hiçbir özne kullanılmasa dahi bu sözün, Türk adaletinin temeli olan yargıçları ifade ettiğini herkes biliyor artık. Anayasa Mahkemesi'nin 42. kuruluş yıl dönümünde konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, 'Yoksulluk sınırındaki hakim kendini nasıl işe versin' diye soran bir çığlık daha attı ama bu söz 'cüzdan ve vicdan arasına sıkışma' kadar anlamlı olmadı. Türkiye sağır yöneticilerin ülkesi. Bu tür sözlerden kimsenin bir hisse çıkarmayacağını herkes bilir aslında, söyleyen de bir etkisi olsun diye söylemez zaten. Körler ve sağırlar, birbirini ağırlar. Maksat çeşni olsun. Söyle unutulsun!.. 28 Mart seçimlerinde seçmenin tırnağına sürülen boya hâlâ çıkmadı. İlk yerli boya bu. Yerli olsun bizim olsun diye düşünmüş olacaklar ki, basmışlar boyayı. Hiç çıkmıyor! Yüzü de astarını geçmiştir tabiî. Hakimler için özenle hazırlanıp söylenen bu sözler de biraz öyle oldu. Muhatabı yoksa da sözler unutulmuyor! Unutulmayınca da karmaşaya sebep oluyor tabiî. Türk toplumu, yoksul ama mutlu olan bir toplum-muş! Böyle bir mutluluğun olsa olsa tek kaynağı olur, o da; unutmak!.. Bir toplum, yoksul olduğunu unutur mu? Biz unutuyoruz işte. Hem de ne unutma, bir daha hatırlamamak için belleğimizin derinliklerine gömüyoruz!.. Burada en tehlikeli durum, birinin densizlik yapıp konuyu gündeme getirmesi. Yargıçların, 'Vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışan hakim...' sözünü; belli günlere sıkıştırıp tekrarlaması da biraz böyle oluyor yani. Bumin, her ne kadar 'Hakim, asgari ihtiyaçlarını karşılayacak gelire sahip değilse, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, kendisini ruhi bakımdan işine veremez' dediyse de, hakimlerin asgari ücretin altında yaşadığı bilgisi kendisine ait değil. AB raporlarına göre 4 bin 742 hakim, yoksulluk sınırı altında yaşıyormuş. AB'nin densizliği yani. Bumin de mutlu bir Türk evladı. Böyle bir haslete sahip olan birisi mutlu olmak dururken, neden böyle derin incelemeler yapsın ki? Bu konunun evveliyatı var aslında. Densizliğin daniskasını Batılı yapıyor ama ne diyeceksin!.. Bir yargıç çocuğunun İngiliz Sefareti'nde reddedilmesiyle kopmuştu esas gürültü. Çocuk, İngiltere'ye gidip orada eğitim yapacaktı ama babası hakimdi. İngiliz Sefareti, 'Senin baban yargıç, yoksulluk sınırı altındaki bir kişi evladının eğitim masrafını karşılayamaz' deyip çocuğa vize vermedi. Yoksulluktan mutluluk duyan bir millet olarak sesimizi çıkarmadık tabiî. Hatta, İngiliz Sefareti'ne, 'Sağ ol, bize bir gerçeği gösterdin' diye teşekkür yerine, 'densiz' deyip geçtik. Bizim mutluluk anlayışımız sadece yoksullukla sınırlı değil aslında. Her türlü sorumsuzluktan da mutlu oluruz biz. Sağlıksız ortamlar da, şeksiz şüphesiz mutlu eder bizi. Mutluluğumuzun haddi hududu yoktur aslında. Mahkemelere gidip de o daracık yerlerde tıkış tıkış oturan hakimleri gördüğünde mutlu olmayanımız mı var sanki? Hele yuttukları dosya tozları yok mu, en etkili antibiyotik görürüz onları. Karanlık, izbe mekanlarda adalet dağıtmaya çalışan hakimleri görmek ayrı bir haz verir bize. Bizden başka sefil yaşayanlar da varmış, deyip tesilli ederiz kendimizi. Hele, yargıcın minibüsten inişi vardır ki, onun o boynu bükük hali; arayıp da bulamadığımız bir görüntüdür bizim için! Bir densizlik de ben yapayım dedim işte!.. MI ACABA?!.¥ Picasso'nun 'Pipo içen çocuk' tablosu rekor fiyatla satılmış... Ee, 'Veresiye satan esnaf tablosu' rekor kıracak değildi herhalde! *** Altı sıfır atılacak diye kuruş sayan makine getirilmiş... Parayı bulduk da iş saymaya mı kaldı? *** Baykal, 'Hükümet iç yüzünü gösterdi' demiş... Bir de kendileri gösterse, ne iyi olacak aslında!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.