Yazması zor bir yazı

A -
A +

Nureddin abi vefat etti!.. Vefat edenin ardından söylenen, "Onu kaybettik" cümlesinin ne anlama geldiğini Nureddin Abiyi kaybedince fark ettim. Gerçek bir kayıp. Onun yokluğunun verdiği acı yüreğime bir ok gibi saplanıyor. Kendisini 12 sene önce tanımıştım. Seneler geçtikçe derinleşti bu dostluğumuz. Böyle kıymetli bir insanı tanımak ve o kadar süre içinde hep onunla olmak; ne büyük bir nimet. Sayısız nimetler vererek beni ödüllendiren Cenab-ı Allah'ın bana bahşettiği lütuflarından birisi de buydu hiç şüphesiz. "Kişi sevdiğiyle beraberdir" buyuruyor efendimiz. Ben de Allahü tealanın sevdiği birisi ile tanışma lûtfuna mazhar olduğum için talihli addediyorum kendimi. Şimdi o değerli insan yok. Gitti. Geride bıraktığı dünya kadar boşluğu nasıl dolduracağımı bilemiyorum; çaresiz, kolu kanadı kırık vaziyetteyim. Onun o güzel cemali gözümün önünden hiç gitmiyor. Gözlerindeki parıltı, dudaklarındaki tebessüm, yüzündeki nur unutulacak gibi değil. Ne de güzel konuşurdu. Sözleri kadar, sukutu da kalplere şifaydı. İnsanın iyi gününde sevinen, kötü gününde üzülen kadim bir dosttu. Kalbinin derinliklerindeki iyiliği görmek için özel bir gayret sarf etmeye gerek yoktu. Yüzüne bir güzellik olarak yansımıştı çünkü o iyilik. Yufka yürekliydi. Çok da merhametliydi. Onu canı gibi seven bir anne. Ne zaman görsem, ondan bahseder ve "Ah! Nureddin, ah" derdi. Ne kadar da severdi oğlunu. Mahru Ana, zaten yufka yürekli bir kadın. Herkese şefkatle bakar ama Nureddin Abi'ye olan sevgi ve şefkati daha bir başkaydı. Mazhar Amca'yı ve onun Nureddin Abi'ye olan düşkünlüğünü ise anlatamam. Sanki o değil de Nureddin Abi babaydı. Nureddin Abi gerçek bir sultandı onun nazarında ve ona bir babanın sultan oğluna gösterdiği saygıyı gösterirdi. Tedavisi için neler yapmadı ki? Hiç eksik etmediği duaların yanında sebeplere de yapıştı. Amerika'dan Çin'e kadar nerede tedavi imkânı varsa, hepsine götürdü Nureddin Abi'yi. Ama Takdir-i ilahi! Kim ne diyebilir ki? Hele kardeşleri. Nureddin abileri için canını verirdi her birisi de. O kadar seviyor ve saygıda asla kusur etmiyorlardı. Ya eşi? Tüm vakarı ve metanetiyle onun başucundaydı hep. Kendisini ona adamıştı. Gerektiğinde koluna girip dolaştırdı onu. Gerektiğinde de alnında biriken ter tanelerini sildi. Babalarını başlarına taç yapan çocukları vardı bir de. Her birisi birer cevher onların. Şimdi hepsi yetim kaldı. Ah! Nureddin Abi, ah! O öyle geniş bir yüreğe sahipti ki, orada yakınlarının müstesna bir yeri vardı. Herkesi sarıp sarmalardı onun bu şefkatli kalbi. O iri kara gözlerine bakan hemen görürdü zaten onun içindeki ışığı. Yüzündeki nur da zaten o ışığın tezahürüydü. Asildi. Zarif, naif ve kibar bir yapısı vardı. Kimseyi kırıp incittiği görülmedi. Doğru sözlüydü. Tıpkı, annesinin 'yalan söyleme' nasihatini yerine getirmek için koltuğunun altında dikili altın kesesinin yerini, fark etmediği halde harami başına söyleyen dedesi Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri gibi doğru sözlüydü. Hoşgörülüydü de. Bir tek, haksızlığa tahammülü yoktu. Başkasının hakkına saldıranı gördü mü celallenirdi. Gözü hiçbir şeyi görmezdi o zaman. Dünyanın en güzel gülen insanı vefat etti. Nureddin abisiz kaldık!.. Takdir-i ilahi böyle. Ne diyebiliriz ki? Yarattığı her canlı ölümü tadıyor!.. Nureddin abi de içti o ölüm şerbetini. Ebedi hayat başladı onun için. Sevdiklerine, atalarına kavuştu. Onun için olması lazım olan oldu. Mutludur şimdi mutlaka o. Ama ya biz? Yetim kaldık âdeta şu dünyada!.. Yüzüne bakıp rahatlayacağımız, huzur bulacağımız bir yıldız daha kaydı dünyadan. Yalnızlık bu işte. Yapayalnız hissediyorum kendimi. Merhuma rahmet, ailesine, sevdiklerine ve sevdiklerini sevenlere baş sağlığı dilerim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.