İstanbul gibi bir şehrin belediyesi adına gün düzenleyecek, kitaplar dvd'ler basıp dağıtacak, hakkında konuşacak kimseleri getirecek... Ve sen; "beni alkışlarlar orada" diye gelmeyeceksin!.. Geçtiğimiz Cumartesi (27 Şubat) böyle bir gündü. "Bunu kaç kişi yapabilir" diye düşündük. Veya kaç kişi Vehip Sinan olabilir ve onun gibi yaşayabilir! Çizginin çok tesirli bir silah olduğu yıllarda, yalnız bırakılmış kanadın (neredeyse tek) çizeriydi Vehip Sinan. Onu hem büyük kılan, hem de küçük tutan buydu... Bir gün Türkiye Çocuk Dergisinde: "Ben küçük gazetelerin çizeriyim. 50 bin tirajı geçen bana çizdirmez" demişti. Baskı sayısı yükselen sayfalardaki yerine talip olanların çoğalacağını bilip kabul ediyordu. İşte bu da bir tiraj trajikomedisi!.. * On yaşlarımdan itibaren eve gelen gazetede ve sonradan gördüğüm milliyetçi muhafazakâr denebilecek hemen her basılı kâğıtta çizgisi vardı onun. Bizim kuşağın çizme hevesinde Vehip ağabeyin payı büyüktür. İlk amatör çizgilerimi öven bir mektup almıştım Samsun'dan. "Geleceğin Vehip Sinan'ı" iltifatıyla havalara uçmuştum! Unutulur mu? Çoğumuz "Topuz" çizgi romanıyla büyüdük. Çizgi romancılar çıktı aramızdan ki biri de bendim. Çekirge Çetin isimli "oğlum" bir dergi ve iki gazetede on-on beş sene devam etti... * Ben aslında çizmeyi öğrenmedim Vehip Sinan'dan... Ondan; kendi ismimle veya isimsiz olarak "basıldığında, eve götüremeyeceğim şeyi yazıp çizmemeyi" öğrendim!.. O, bunu başarabilmiş; dinî, siyasî, ahlakî inanmadığı şeyi yazıp çizmemiş bir numune olarak önümüzde duruyordu. Şahidim!.. Gazetemizde de (50 binin çok üstü tirajlarda da) yıllarca çizmişti. Üç sene önce gene, kendi için yapılan saygı gününe "karnım ağrıyor" diye gelmemişti. Aradım; "Yahu Muammer, herkes beni övüyor, iyi şeyler söylüyor, ama keşke birileri de ahiretim için iyi bir şey söylese, bunu isterim" demişti...