Bir şairin satırları, ömründe kaç defa okunur Meclis kürsüsünde; hem de Türkiye başbakanı tarafından? İşte böyle bir anda, böyle bir şairle; omuzlarımız değer halde yan yana ve yalnız bulunmak şansı kaç defa gelir peki kapına?.. Koca usta belli etmiyordu; ama içi titriyordu, sesi titriyordu. Yuvasının başında birilerini görmüş serçe gibiydi; uzak ve incecik bir daldaydı, neler olacağını anlamaya çalışmadaydı... * 13 Mayıs Çarşamba günkü Boğaz gezimiz için bindiğimiz vapurdaydık. Anadolukavağı önünde demirleyip yemek yemiştik. Çaylar da içilmiş, dönüş yoluna geçilmişti... Orta katta sohbet esnasında bir telefon geldi; üç beş kişi büyük ekran televizyonun başına gitti. Fakat sadece görüntü veriyordu bu cihaz, ses yayını yoktu... Ben de karıştım gruba ve birazdan diğerleri gitti. Sağımda Yavuz Bülent Bey vardı. Canlı yayında ise Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Başbakanımız, Azerbaycan'ın Meclis kürsüsünde konuşuyordu. Bir telefon daha geldi o sıra. "Evet, dedi şairimiz... Başbakan kürsüde şiirimi ezbere okumuş. Ankara'dan filan kişi arayıp haber verdi bana. Şu an izliyorum televizyonu, ama sesini duyamıyorum. Vapurdayım..." * Küçük kızım bir yanımda, büyük usta bir yanımda; tarihî bir an yaşıyoruz. Bu dakikaların başka şahidi yok!.. "Rahmetli Turgut Özal da okumuştu bir şiirimi" dedi... Yavuz Bülent hocam rüyada gibi konuşuyordu; ben sadece bu hatıraya dâhil oluyordum... "Meclisteki bu adamlar da neden böyle tepkisiz, heyecansız oturup bakıyorlar; şu an neden alkışlamıyorlar?" Diyordu... Sonra şirini mırıldanıyordu: "Türkiye'nin, Türk milletinin başı olduğunu; Azerbaycan'ın boynu olduğunu ve gövdenin de Türkistan toprakları olduğunu" anlatıyordu şiir ve bunun için Azerbaycan'ın şah damarı gibi olduğunu vurguluyordu... O gece televizyonda da anlattı aynı duygularını. Bir gün bir romanda benzer bir tablo çizersem; bilin ki işte bu dakikaları anlatmaya çalışıyorumdur! (O vapurdaki fotoğraflar muammererkul.com sitemizde...)