Çok lezzetli ama besin değeri düşük minik galetalar satıyorlardı markette, bir torba aldım. Araba sürerken atıştırmak için yolcu koltuğuna koydum. Bir saat sonra, Çavuşbaşı yolunda... Devrilmiş bir bidondan dağılmış çöplerin arasında koca bir kangal, yüzü de beyaza yakın. İşte buna hiç dayanamıyorum: Bir Kangal köpeğine, hele erkekse çöp karıştırmak asla yakışmıyor. Ama hayvan kendi çöp gibi kalmış, üstelik gözleri de irinli! Galetaları birlikte yiyoruz. * Eve geliyorum. Bilgisayarımda bir menkıbe; mest oluyorum: Sıcak bir havada, indiği hurmalıkta dinlenen [Hazreti Ali efendimizin ağabeyi Cafer bin Ebu Talib'in oğlu] Abdullah; orada çalışan köleye üç parça ekmek geldiğini görüyor. Adam tam ekmeklerden birini ağzına götürürken, açlığı her halinden belli olan bir köpek beliriyor. Köle elindeki ekmeği ona atıyor. Köpek ekmeği derhal yiyince ikinci parçayı da atıyor. Aç hayvan bunu da yutunca, elindeki son parça ekmeğini de köpeğe veriyor... Sonra da işine dönmek üzere yerinden kalkıyor. Olanları gören Abdullah, yaklaşarak: "Ey köle, bu üç parça ekmekten başka yiyeceğin var mıydı" diye soruyor. Olmadığını öğrenip "peki bugün ne yiyeceksin" diye sorunca; "Oruç tutacağım" diyor adamcağız... Abdullah bin Cafer işte o zaman köleden "sahibinin ismini ve evini" soruyor. Sonra da hem bu hurmalığı hem de içindeki köleyi satın alıyor... Geri dönüp, köleye "bu tarlayı ve kendisini, sahibinden satın aldığını" söyledikten sonra şöyle devam ediyor: "Seni azad ettim. Bu hurmalığı da sana hediye ettim!.." * Abdullah bin Cafer'e; "senden cömert biri var mı" dediklerinde, o köleyi anlatırmış. "Sen ona koskoca bir hurmalık ve hürriyetini vermişsin" dediklerindeyse; "Ben bir insan için servetimin büyük kısmını verdim evet ama o köle bir aç köpeğe elindeki her şeyini verdi" dermiş!