Saman çöplerine tırmanmış karıncaların, yağmur dereciklerinden geçmeye çalışmasını gördünüz mü hiç? İşte biz, o karıncalara benzedik! Rıhtıma bağlanmış ahşap teknelerden bazısı bir çeşit lokantadır. Ara sıra oraya gider karnımızı doyururuz. Ayak bastığınız kıç güvertenin en görünür yerine, balık pişirmek için kocaman bir mangal konmuştur. Alt katta oturacak yerler vardır, ama asıl salon üst kattadır. Sıra sıra dizilmiş masalara servis edilen balıklar ya ekmek arasında veya tabaklardadır. Çeşitli içeceklerle yenen yemeğin üzerine, iyi demlenmiş çay da verilir... * Güle oynaya yemeklerimizi yedik, hesabı da ödedik. Fakat gördük ki sahil yönünde insanlar birikmiş; neler oluyor, diye sorduk. Meğer karaya çıkacağımız seyyar iskele kırılmış! Bu öyle bir şey ki; ince demir uzantıların üstüne tahtalar döşenmiştir. İki yanda tutunmak için korkuluk ve ipler vardır. Sadece tek tarafından, tekneye sabitlenmiş olduğundan sürekli hareket halindedir. Üzerinde kimse yokken, ipler kastığı için iskele yukarı kalkar. Biri üstüne çıkarsa usulca, rıhtıma değecek kadar alçalır... İşte bu seyyar iskelenin tahtaları zaman içinde zayıflamış ve biz içerideyken kırılmış. Şimdi köprüde ayak basacak yer olmadığından ve aşağıda denizin çırpındığı görüldüğünden insanlar geçemiyor, birikiyorlar. Ekseriyet de zaten hanımlar ve çocuklar durumdan hiç memnun değiller. Şimdi herkes sabırsızlıkla köprünün onarılmasını bekliyor. Bu sırada üst kattan yeni yeni inenler, neler olduğunu soranlar oluyor ve kalabalık çoğalıyor. * Her köprü, bir sahile indirir üzerinden geçeni... Bazen medeniyetin ortasına, bazen cüzzamlılar adasına, bazen volkan kayalarına çıkarır... Yahut bir korsan gemisine bindirir, bazen de denize düşürür. Her insan, her isim bir köprüdür diğeri için; peki sizin adınız nereye köprü? Ya Rabbi; ismimizden geçenleri selamete ulaştır!