Bugün size "network"ün ne olduğunu anlatmak istiyorum... Ben Beykoz'a âşığım... Çocukluğumun çoğu Burunbahçe ile Yalıköy arasındaki sahilde geçti. İncirköy parkında misket oynamaktan sonra en büyük hünerimiz balık yakalamaktı. Bir küçük çocuktum. Bir küçük istavrit yakalayıp ve onu çatala takıp, ocakta kızartarak yediğim olurdu... Diğerlerinden farklı olarak, balık yakalamak bir "iş"ti de: Çünkü eline geçeni yiyebiliyor, hatta satabiliyordun... Bulduğumuz misinalara önce bir ağırlık takar... Sonra gövdeden çıkardığımız kösteklerin ucuna olta iğnelerini bağlar; ve bunlara midye, kurt, ekmek filan geçirip suya salardık. Birkaç balık uğruna, öylece akşama kadar beklemek büyük keyif, ama ne de büyük sabırdı... * Gümüşsuyu sahilindeki belediye tesislerinde oturuyorum. Karşıda Emirgan, Yeniköy, Büyükdere; solda Paşabahçe ve ta köprülere kadar açık manzara; sağda Beykoz Kasrı'nı tülleyen korunun ağaçları... Denizdeyse, belli ki radarlarında balığın yerini görmüş bir balıkçı teknesi. Geliyor, dönerek ağını salıyor, ara vermeden tur tamamlanıyor ve direkteki makara denizdeki ağı toplamaya başlıyor. Hızlı ve kârlı... Şunu düşündüm ki; bizler sahilde yaşayan yüzlerce çocuktuk ve çoğumuzun elinde misinalar vardı. İşte bu balık ağında da yüzlerce misina var... Bizimkiler suyun herhangi bir yerine salınmış halde, öylece bekliyorlardı; bunlarsa hepsi birbirine bağlanmış olarak çalışıyorlar!.. Bazısının boyu kısa, bazısı uzun; bazısı ağırlığın tam altına girmiş, bazısı balığa hiç dokunmuyor bile, fakat... Fakat dikkat!.. Her biri, birbirine bağlı olduğu için, yakalanan her bir balıktan her birinin payı var! İşte bunu anlayan; network (yani iş ağının) sırrını neredeyse çözer! * Günler boyunca uğraşarak bir iki balık tutmak da bir tercihtir; birbirine bağlanarak ağ oluşturmak, kısa zamanda avlanan bir gemi dolusu balığı paylaşmak da!.. Hangisi daha kârlı dersiniz? Beykoz sahili evet âşık olmaya değer, emin olabilirsiniz... Ve bana bildiğim pek çok şeyi Beykoz sahili öğretti...