Aşlar ve ahçılar

A -
A +

Çevredeki bütün insanların; "Yaradan'a şükürler olsun ki; eşimiz dostumuz... Ve ocakta kaynayan AŞIMIZ var" diye dua ettikleri yıllarda doğdum... İnsanlar sanki daha mutluydu o zamanlar, veya çocuklar sadece insanların mutlu olduğu saatlerde uyanık kalmaktaydı!. ..... Düşünmezdi bile çocuklar; İnsanların, acaba mutlu oldukları için mi şükrettiklerini; yoksa şükrettikleri için mi mutlu olduklarını... Benim de umurumda değildi aslında. § O zamanlarda da Halit Kıvanç'ın sesinden dinlerdi insanlar futbol maçlarını, o zamanlarda da Orhan Boran vardı, Orhan Ayhan vardı, Erol Büyükburç vardı, Nuri Sesigüzel vardı, ve o zamanlarda da "evet-hayır dememeye" çalışırdı insanlar Erkan Yolaç'ın uzattığı mikrofonlara... Üstelik o zamanlar da, her biri, "neredeyse bugünkü kadar" genç ve yakışıklıydı bu insanların(!) ..... Ama önemli olan; o zamanlarda, şükretmeyi biliyordu büyükler, ve öğretmeye çalışıyordu çocuklarına... Ve şükretmeyi bilenler; bu ülkeyi, bu ülke bayrağını, bu ülke insanını sevmekten büyük bir onur duyuyordu... § Sanırım, "televizyon bulunan evlerde" doğanlar, bizim ucundan kenarından yakaladığımız bu güzelliği soluyamadılar bir daha!.. Çünkü ÖLÇÜLER değişti; Herşey kiloyla, metreyle, litreyle ölçülür oldu... Kileler ve filelerle birlikte, GÖNÜLLER de bir ölçü birimi olmaktan çıkartıldı!.. ..... İşte o zaman... Topallayan bir katırın sırtından düşen karpuzlar gibi dökülmeye başladı sırtımızda taşıdığımız değerler!.. § Ne anlatıyordum ben?.. Pazarlarda çikita muz, her hastanelerde asabiye servisi bulunmamasının... Yenilen etin yemeklik kıyma mı, yoksa antrikot, biftek, kuşbaşı mı olmasının... Ötanazi, aort, antidemokrasi, antropoloji, empati, hatta hijyen gibi kelimelerin; gündelik konuşma diline "misafirliğe bile" gelmemiş olmasının, hiiç ama hiç önemli olmadığı zamanlardan bahsediyordum... Yani, daha masum, daha sade ve (çok kişiye göre) daha güzel zamanlardan... § O zamanlar örnek olarak, yoksullara yemek verilmek üzere inşa edilmiş eski "imaret"ler, ve "aşevleri" gösterilirdi insanlara... Yemek pişirenlere ise "aşçı" denirdi... O zamanlar insanlar şöyle derdi: "Şükür Allah'ıma, ki eşimiz dostumuz, ve ocakta kaynayan aşımız var..." ..... Sonra birşeyler oldu? İmaret kelimesi; bir kazan soğumuş tarhana çorbası gibi kaldı tarih kitaplarının arasında... Aşçıların adı; AHÇI oldu!.. Aşevleriyse AHEVİ olarak değiştirilmek üzere!.. ..... Kim biliiir, neden!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.