Bu yazı, anneler gününe iki gün kala yayınlanacak. Dünse hava çok güzeldi. Babamla dışarı çıktık. Önce bir kır kahvesinde çay içtik. Sonra Göksu'yu besleyen Elmalı Baraj Gölünün, orman içine uzayan parmaklarının kenarında balık tutanları seyrettik. Sonra tepeleri aşarak Beykoz'a indik. Koruyu geçip, Onçeşmeler yanından meydana çıktık. İskele kenarından devam edip çayıra vardık. Yokuş başlar, 3 buçuk kilometre sonra Yuşa Tepesine varılır. Mübareğin kabri oradaki caminin yanındadır. Çok yakında ziyaret etmiştik onu, bugün devam ettik. Orman içinden geçen yol dönerek sahile indi ve ilerideki tepede eski kale göründü. Babamın Anadolukavağı'na ilk gelişiymiş. Ama doğrudur, buralar askerî bölge ve çok eskiden köye geçiş serbest değildi... * Bugün hava da, su da çok güzel... Arabayı bıraktık. İskele meydanına indik. Ekmek arası balıkla birlikte acılı şalgam içtik. Yanında patates kızartması da söyledik. Kâğıt helva içine dondurma koydurdum sonra... Biz onları yerken Trabzonspor da Fenerbahçe'yi üç ısırıkta yuttu ve kupayı tuttu! Sonra dik bayıra vurduk; Yoros Kalesi'nin bulunduğu tepeye çıktık. Aman Allah'ım, buranın manzarası her zaman böyle muhteşem! Ayaklarımızın altından geçen koca gemileri, büyük şilepleri kuşların gözüyle görüyorsun ve hatta kuşlar bile bu kadar yukarıdan zor seçiliyor! Poyraz burnunun ardından ise Karadeniz geriniyor!.. Güneş solmaya başladı nihayet ve; artık dönelim, dedik... * Bunları anlatmak niyetinde değildim sizlere; öylesine, kendiliğinden çıktı bu yazı... Baktım ki, bugünlerde bütün gazetelerde tek konu var; hatta bir ara ben de niyetlendim aynısını yapmaya. Yani bu yazının konusu; "ah ki annem hayatta olsaydı onunla neler yapardım" olabilirdi. Fakat böylesi, yani; "babamla dün neler yaptım" daha iyi oldu, değil mi?