Naim Süleymanoğlu; "pfff, pfff, pfff" diye üfürerek, perçemini uçuşturduktan sonra; "Hnnnnnn nıhh" diye asıldığı zaman haltere; Kulak memesinden basuruna, köpek dişinden nasırına kadar "dahil" oluyordu başarıya!.. İsteğiyle, çalışmasıyla, ve tepeden tırnağa kadar her hücresiyle bir "bütün" olarak giriyordu ağırlığın altına... Ve sonuç geliyor, netice alınıyordu. § Bu "dahiliyeti" iyi anlamak lazım... Eğer o gün bir kılı bile kendini "dahil" hissetmeseydi, bugün "BÜTÜN"e muhalefet edecekti!.. Bütün dünya alkışlasa bile onu; "itiraz" kendi içinden gelecekti... Kurtlu bir elma gibi! § Bir masa eğer dingildemiyorsa her bacak yüke ortak olmuştur, değil mi? İstikameti "belli" her vasıtanın, her tekeri aynı yöndedir, değil mi? Başarı, bütün kalmayı... Başarılı kişiler de bütünle kucaklaşmayı seviyor yani... Çünkü başarı tadirle kolkola gidiyor. Issız bir adanın kimdir ki başaranı?.. § Başarı bir yolculuktur evet, ama yolculuklar tek başına çekilmez!.. Yürüyenler yürüyenleri sever, çalışanlar çalışanları, başaranlar başaranları. İşte bu yüzden başarının sırlarını ortaya koymaya çalışır, her başarılı kişi... En azından olabilirliğini, yapılabilirliğini, kendi arkasından gelinebileceğini göstermek için... Başaranlar, başarının tek başına olmadığını bilirler ve arkalarından gelinmediğinde, katettikleri mesafeleri katledilmiş zamanlara benzetirler... ..... Başarı "bütündür" aslında, bütünü daha çok ilgilendirir. Çünkü gerçekten başarmış olan kişi çevresindeki herkesin de başarmasını ister, ki; birey bütünün parçasıdır... (Liderlik yalnızlığından bahsetmiyorum) Tek başına kalmak bence bir hastalıktır... Cüzzamlılar koğuşunun en sağlıklısı mı, olimpiyat takımının sıradan bir oyuncusu mu olmayı arzu ederdiniz?.. § Gerçekten başarmış kişiler, başarıyı ardından gelenlere bir "bayrak" gibi vermek isteyen kişilerdir... Ama başarmak isteyenler de, başarmış olanlara iyi bakmalı; hem de önyargılarını arkaya atarak... İçinin bütün kapı ve pencerelerini açarak... Bütün kaplarını ve ceplerini boşaltarak gitmeli, görmek için bakmalı ve anlamak için dinlemelidir... Yoksa seminer salonlarında, sahnedeki konuşmacıyı susturup kendini dinletmeye sevdalı izleyici, diğer dinleyiciler tarafından (maalesef), "basit bir aptal" zannedilir, ve hep öyle hatırlanır!..