On sene oldu. Ramazan arefesi Çorlu'dan otobüse bindim, yarın oruçtu... İnsanlarda tatlı bir telaş, çok az yer kalmış arabada da. Genç bir adamın yanına otururken selamlaştık. İri yapılıydı, sigara kokuyordu. Benden az evvel bindiği otobüse son anda, koşarak yetişmişti... İlginç de bir ruh hali içindeydi; sevinç-korku karışık! Kitabımı kapatıp sorusunu cevapladım. Ona "İstanbul'un ne kadar süreceğini" söylerken, yarım saat önce "mahkûm" olduğunu öğrendim... İlk aklıma gelen "firarî" olabileceğiydi. Çünkü hâlâ, sanki bir kaza sonrasının şoke hâlindeymiş gibi konuşuyor, her sorulanı cevaplıyor fakat sanki çevresinin farkında olmuyordu! * Yaptığına değil, tedbirsizliğine pişmandı. Arkadaşına uymuş. Görünmez kaza derler ya bununki de görünmez bela! Hâlbuki; "ben evliyim, çoluğum çocuğum var" diyerek babasının araba kiralama işini bile kardeşlerine bırakıp başka iş tutmuş biri... Olay günü arkadaşı; "birinde alacağım var, hadi alıp gelelim" demiş. Meğer onların arasında anlaşmazlık varmış. Borçlu kişi ikisine birden çok kötü sövmeye başlayınca gırtlağına çökmüş adamın... Neticede "adam öldürmeye teşebbüsten" girmiş içeri! * "...Çok fukara vardı bizim koğuşta. Çay demletip bir bardak içer, yemek yaptırıp iki kaşık yer, garibanlara bırakırdım. Şu üstümdekilerden başka nem varsa onlara bıraktım az önce, iyilik olsun diye... Ümidim vardı hep, ama salınacağımdan emin değildim. Yarın oruç ya, ramazan-ı şerifin yüzü suyu hürmetine affedildik!.. Ne anam biliyor, ne evdekiler, tam sürpriz olacak. Sahur yemeği vakti habersiz, çalıvereceğim kapıyı..." * Bayram neydi hatırlayan var mı? BAYRAM; hatayı anladıktan, veya pişman olduktan, veya cezayı çektikten, veya özür diledikten sonra AFFEDİLMEK değil mi?.. Af bizleri bekliyor hep, peki biz neyi bekliyoruz?