Karıncanın, kocaman bir arazi ortasında nasıl çalıştığına hiç baktınız mı? Ona lazım olan tek şey; içindeki tutkudur! Ağzındaki kum tanesiyle delikler içinde tırmanmaktadır. Karanlıık, deriin, dolambaçlı, uzun, soğuuk, bazen tehlikeli de olan bu belirsizliğin içindeki en büyük kılavuzdur; ümit... Önce hisleriyle yön arar, yol bulur. Sonra karanlıkta önünü seçmeye başlar karınca, tırmanır... Yüzüne ışık vurur, tırmanır... Deliğin ağzına varır, tırmanır... O tek tane kumu tam zirveden aşırıp ağzından bırakacakken, zemin oynar; taşıdığı yük ve kendisi ve yuva ağzında yükseltilen kum tanelerinden yüzlercesi kayar; delik tıkanır! Bir karıncanın eyvah demeye vakti, ağlamaya lüksü yoktur! Her şeye yeniden başlar... Toprak kaysa, yağmur yağsa, biri eserinin üstüne bassa; yeniden, yeniden ve yeniden; o karanlık delikten bir kum tanesi alıp, dakikalarca tırmanıp, kan ter içinde kalarak işine devam eder... Karıncanın işi; bir kum tanesini daha, karanlık deliklerden gün ışığına çıkarmaya çalışmaktır. O, kendi işini yapar; neticeyi Rabbilâlemîn yaratır... * Geçen gün baktım; Ömer Söztutan bilgisayarını değiştirmiş... Çünkü arabasının camını kırmışlar ve gizlediği yerde bulup, yıllardır kullandığı bilgisayarını çalmışlar! Bir yazarın bilgisayarı kullanılmaktan eskimiştir, satsan para bile etmez... Bir yazar ölse, eserleri ardında kalır. Bir yazarın bilgisayarını çalmak; o yazarın ardında bırakacağı eserleri silmek, yok etmektir! Bir yazarın bilgisayarını çalmak; yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir! Kelimeler, bu bayağılığın zararını ifade edebilemez! * Bir yazarın bilgisayarını çalmak; Toprağın içinden kum taneleri çıkaran karıncalar misali; kendi içinde bulduğu kelimeleri sabırla dışarı çıkaran, eser bırakmaya çalışan... Ve bunu bütün insanlar için ve hatta hırsızlar için yapan bir yazarın bilgisayarını çalmak, o insanın hayatının bir yarısını eserleriyle birlikte silmek demektir!