>> (Kuzuluk) Adını sordum garsona "Boncuk"muş... Bembeyaz. Normal boyda ama bacakları kısa, dolu bir TIR'ı getiriyor insanın hatırına! Kuyruğu kesik, yarım karışlık bir sap gibi! Sanırım ikisini bitirmiş ama üçüncü yaşına girmemiş. Öyle bir "beyefendi" duruşu var, sormayın... Yüksek çınarların altındaki çimenler tertemiz. Su inanılmaz güzel, yiyecekler lezzetli. Derenin karşısına, köprülerin üstüne, ve geniş alanın her yanındaki masaların arasına yürüme yolları yapmışlar ki; çimenler ezilmesin, çamur olmasın. Boncuk da sanki "aman kimse benden korkmasın" hassasiyetinde. Kibar ve telaşsız adımlarla dolaşıyor ara yollarda. Yemek öncesi sıcak ekmek, acılı ezme, tereyağı, bal filan geldi. Boncuk'u çağırdık, geldi. Tereyağlı lokmayı önce kokladı, sonra yedi ve hatta yerdeki mermere bulaşan yağı da temizleyip bekledi. Bembeyazlığını bozan, sadece burnu ve gözleri; ama ne derin manalar var bu bakışlarda. İnsan bahçesine köpek istese elbette bunu ister... * Şimdi masamızda kiremitte alabalık, ızgara köfte, kaşarlı mantar ve salatadan oluşan yemekler var. Fakat şaşmamak elde değil; bir defacık arsızlık yapmadı hayvan. Sadece oturuyor ve gözlerimize bakıyor. Yani yemeğinden kim başını çevirirse onun bakışlarıyla karşılaşıyor. Köfte suyuna batırılmış lokma uzatıldığında da gözlerinde asla bir vahşi pırıltı belirmedi, hayvan gibi kapmaya heveslenmedi. Burnuna doğru uzatılan ekmeği kokladı, sonra dudaklarını açtı, sadece ön dişleriyle lokmanın ucundan usulca tuttu ve çiğneyerek yiyip bekledi. Böyle bir köpeğe neler yedirilmez; kızarmış alabalık kafaları, kuyruklar, mantarla birlikte pişmiş kaşar peynirlerinin toprak kâseye yapışan kısımları... Köpekler sadıktır. Hele Boncuk ki bunun numunesi. Yemek verdik ya artık o bizim köpeğimiz oldu; yıllar geçse tanır bizi, sever, yanımızda oturur... Bunun ödülü olmalı; tabaklarda kalan son lokmalar, tereyağı tabağında kalan yağdan sürülmüş lokmalar dişlerinin arasına verilmeli. Sonunda yağ da bitti. O hâlâ kara gözleriyle, bir masumiyet ve sadakat abidesi şeklinde bekliyor... Sürecek bir şey kalmadığından son lokmayı ona yavan verdik. Boncuk, yere düşen ekmeğe doğru eğildi, kokladı, başını kaldırdı ama bize bakmadı... Arkasını döndü... İki üç masa ileride oturan gruba doğru usul usul yürüdü. Sükûnetle masa etrafında (sanırım koklamak için) dolandı. Sonra bir kenara oturdu ve o masum gözlerini, tabaklara dönük suratlara dikti!.. * Verecek yemeğimiz kalmadığı için terk edildiğimize inanamadık! Seslendik, ağzımızdan çeşitli sesler çıkararak çağırdık. Boncuk ise dönmeden, bir kere yan gözle bize bakıp sanki omuz kaldırdı ve gözlerini tekrar masadakilere dikti ve bir daha asla bizimle ilgilenmedi! Günler geçti hâlâ Boncuk'u konuşuyoruz. Diyoruz ki; acaba köpeklere de bazı insanlardan huy mu bulaştı!