(Bu hikâyeciği daha önce de yayınlamış olabilirim... Ama hem aradan uzun zaman geçtiği, hem de sabah sabah HEPİMİZE İYİ GELECEĞİNİ düşündüğüm için sizlere yeniden aktarıyorum...) * Babası, pahalı bir hediyelik kaplama kâğıdını ziyan ettiği için kızını azarlamıştı. Çünkü minik kız, altın yaldızlı koskocaman tabakayı; ufak bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı... Ama kızı, bu özel sabahın erken bir saatinde, kendi elleriyle hazırlamış olduğu paketi getirip; "BU SENİN İÇİN BABACIĞIM..." Dediğinde çok üzüldü adam. Acaba lüzumundan fazla mı tepki göstermişti? Belki de... Akşam söylemiş olduklarından UTANARAK, altın yaldızlı kâğıt ile sarılmış paketi açtı... * Ama şimdi... Yeniden öfkelenmişti... Çünkü; KUTUNUN İÇİ BOMBOŞTU!.. Tekrar bağırdı kızına; "Birisine bir hediye verdiğin zaman... Kutunun içinde... Bir şey olması lazım hanımefendi!.. Bunu da mı bilmiyorsun?.." Küçük kız, yaş dolan üzgün gözleriyle onun suratına bakarak; "Ama... O kutu... BOŞ DEĞİL Kİ BABA" dedi... "Görmüyor musun; içini ÖPÜCÜKLERİMLE DOLDURMUŞTUM!.." * Baba şimdi öyle fena olmuştu ki; koşup kızına sarıldı, beraberce ağlamaya başladılar... Ve adam, kızının hediyesi olan o altın renkli kutuyu ÖMRÜNÜN SONUNA KADAR YATAĞININ BAŞUCUNDA sakladı... Ne zaman keyfi kaçsa, ne zaman morali bozulsa, ne zaman kendini kötü hissetse; bu MUHTEŞEM KUTUYU açmaya... Ve minik kızının SEVGİYLE İÇİNE DOLDURDUĞU öpücüklerden birini çıkarmaya başladı!.. Aslında bütün anne ve babalara kendi çocukları; sevgi ve öpücükle doldurdukları birer altın kutu vermişlerdir... .... Bir kimse... Bütün hayatı boyunca... KENDİ ÇOCUĞUNUN SEVGİ VE ÖPÜCÜKLERİNDEN daha değerli kaç hediyeye sahip olabilir ki?..