(Yıllar geçti, unutanlar olmuştur. Kuzulukta'yız, çay içerken aklıma geldi, sizlere de tekrar hatırlatayım dedim.) :) Bilen bilir; Abdüllatif Uyan, dünya tatlısı abilerimden biridir. Hayatını evliya menkıbelerine vakfetmiştir. Bunları şiir veya nesir halinde gazetemizde yayınlar. Çoğu kitap olmuştur. Ayrıca (abdullatif.uyan@tg.com.tr) adresini yazanlara her gün bir kısa menkıbe gönderir ki aralarında ben de varım... Abdüllatif abi 1966 yılını şöyle anlatıyor: "Kadıköy Müftülüğünde kâtibim. Müftümüz Ahmet Mekkî Efendi ki, derin âlim, kalb gözü açık bir velî. İkimiz de Fatih'te oturduğumuz için akşamları birlikte dönüyoruz... Vapurda bile boşa zaman geçirmiyor. Kendisi okurken bana bazı beyitler yazdırarak; 'Bunları ezberle! Dost sohbetlerinde işe yarar' diyor... "Meclis-i erbâb-ı dil, bir lâhza sensiz kalmasın, Hürmetin inkâr eden, dünyâda hürmet bulmasın." Yazdırdığı gün, Abdüllatif abi; "Bu övgüler acaba hangi mübarek zat için söylenmiş" diye sorunca, Ahmet Mekki efendi hazretleri gülümsüyor, ve; "Çay için söylenmiş" diyor!.. * O sabah kahvaltıda yine "çay" konusu açılınca; "Şu demliğin altındaki çaydanlık, evdeki kaynana gibidir" diyor babam. "Çünkü devamlı kaynar durur!.." Önce gözlerimizi açıp bakıyor, sonra da kahkahayı koyuveriyoruz... Meğer gençliğinde yaşlı bir teyzeden dinlemiş... Devam ediyor: "Çaydanlığın üstündeki demlik ise, gelindir. Altındaki kaynadıkça o olgunlaşıp, demlenir..." Bizler, hayretlerde ve "bu kadar olur" derken, babam anlatıyor: "Gelinin kocası ise bardağa benzer; birazı demlikten, birazı çaydanlıktan... Yani birazını kaynana doldurur, birazını gelin! Çocuklar ise çayın şekeridir; tad verir... Ya görümce? O ise, çay kaşığıdır. Ara sıra girer eve; karıştırıp gider. Zaten kaşık bardakta kalsa insanın gözünü çıkarır!.. Kaynata mı? O garibimse çay tabağıdır; dökülenleri bir araya toplamaya çalışır! Yani, çay bu, dile kolay. Öyle çay deyip geçmemek lazım!