Hatırla; Tanıştığımız ilk bahar, ne güzeldi... Hatırlamıyorum; ilk bahar mıydı, yoksa son bahar mıydı o bahar... Ama hatırlıyorum; bir bahardı... Çünkü çiçek tarlası gibiydi içim, ve çiçek açmıştı yüzün ve saçlarında da çiçekler vardı... Çiçek yağıyordu ya başımıza... Onun için diyorum; bahardı... * Hatırlıyorsun, değil mi; Martılar bile pembeydi o gün, nasıl olduğunu anlamasam da hâlâ! Sense gülüyordun bana, gül yaprağı dudaklarınla... * Kızkulesi; gerinen bir gölün kenarına çökmüş, esneye esneye ve bezgin bezgin çamaşır yıkayan şişman kadınlara benzemiyordu o sabah... O gün Kızkulesi, dalgaların ucundan ucuna seken bir ceylana benziyordu. Ya da her adımında yeleleri titreyen bir tay, veya kocaman, beyaz bir deniz atıydı sanki!.. * Penceresi olmayan bir oda gibi; içime bakmam mümkün olmazdı belki de, sen olmasaydın... Ağzı olmayan bir kuyu gibi kovalar salınamazdı içime ve bir damla su veremezdim dışıma!.. Sen olmasaydın, belki o pembe bahar da olmazdı; veya o bahar olmasaydı sen olmazdın, kim bilir!.. ..... Ama oldun artık, ve doldun içime... * Tanıştığımız ilk bahar, ne güzeldi değil mi? Pek hatırlamıyorum ama, sanırım ilk bahardı o bahar. Çünkü sarmaşık güller gibi dolanıyordu parmakların, koluma... Çünkü çiçek tarlası gibiydi içim... Çünkü çiçek açmıştı yüzün ve saçlarında da çiçekler vardı çünkü... Çünkü çiçek yağıyordu başımıza... Onun için diyorum; bahardı... ..... (NOT: Bu yazı, devamında kendi baharınız anlatılıyor... Benim ise bilmem mümkün değil sizin baharınızı. O yüzden hissedin yeniden ve yazın, okuyun... Baharınız bol olsun; sakın kaçırmayın içinizden!..)