Her bir yağmur damlası öpmeye çalışarak dudaklarından çaresiz kapanır ayaklarına... Şimdi ben yağmur olsam; Ve her bir damlamla dokunsam saçlarına, dudaklarına... Göğe en yakın olmak için çok uğraşır bir tohum. Nihayet vardığında tepenin en yüksek noktasına; tutunarak yere kök salar, yaprak verir, ve yağmuru bekler... Hayal eder; ilk damla onu bulacak, ilk önce o kanacak susuzluğuna... ..... Sonunda gözükür yağmur bulutları ufukta. Birazdan da hava kararır... Sonra rüzgarı gelip yağmurun, şöyle bir dönerken ortalıkta; Çiftliğin terasındaki şemsiyeyi savurur... ..... İnanamaz yorgun çiçek, bunun olduğuna... Ama olur; Canlı cansız her şey doya doya sulanırken; sadece o, semsiye tarafından korunur!.. Çölde bir çiçek açar... Yolunu şaşıran bulut, geçerken tam üzerinden; sadece bir tek damla kaçırır avuçlarından... Artık ne çiçek susuz kalır; Ne o yağmur damlası vurup yere, paramparçalanır!... Bir sağanak boşalır. Sanki gök bin yerinden delinir de, her delikten birer hortum sıkılır... O zaman ne çiçek kalır ortada, ne böcek; Kaçan kurtulur! Bazen, bulutlar kadar büyük inekleri emebilecek iştahı olan buzağılara benzer susuzluğun... Bazen de ineğe benzeyen bulutlar sürtünüp geçer sana, görmezsin... Göremezsin! Sadece, susuzluktan çatladığını hissedersin, kuruyarak! Öyle ki; resimlerini asacağın çivileri bile sıkamaz olur, içinin duvarları!.. Dilinle damla avlamaya çalışmak; bütün damlaları kaçırmaktır... Rahmet altında susuz kalmaktır! Halbuki sen, sanırsın; "Her bir yağmur damlası, öpmeye çalışarak dudaklarımdan; çaresiz, kapanır ayaklarıma..." ..... "Şimdi sen, bir yağmur olsan... Ve her damlanla dokunsan saçlarıma, dudaklarıma..." ...umarsın!