Önce şu soruya cevap vermek lazım: İlim mi benim seviyeme inmeli, ben mi ilme doğru tırmanmaya çalışayım? Şu dünya kurulalı beri; aynı seviyedekilerin hepsine birden "ot" diyorlar! Sarmaşıklar ise tırmanmaya çalışıyor, serviler yukarı doğru süzülüyor, bütün ağaçlar hep boy atmaya, genişlemeye çalışıyor. Gökyüzünde, her büyümek isteyen için yeterince yer var... Şu inceliği kavramak lazım: Büyümeyi reddeden otların hizasına kadar bile gökyüzü elbette iner. Ama büyümek isteyen her şey; sonuna varamayacağını bildiği halde, yine de gökyüzünün içine doğru uzanıyor hep. Az daha, biraz daha... * Bunca lafın sebebi şu: Sokak, ekran ve çet lisanından ağır kelimeleri ihtiva eden kitapları; anlaşılmıyor, diye itmek ayıbımızdır!.. Ya ilk karşımıza çıktıklarında, bilmediğimiz on kelimenin manasını öğreneceğiz; ya da ömrümüz boyunca, şu hep aynı on kelime biner kere karşımıza çıkacak ve biz tam on bin kere "bilmeyen kişi" olduğumuzu düşüneceğiz! Bu bir tercihtir. Koca çınarlar, meşeler, cevizler, köknarlar da hep santim santim, filiz filiz, dal dal büyüyor, ama sonunda birer isimleri oluyor. Evet, ilim gökyüzü gibidir, ama bizler otlar gibi aynı hizada kalmamalıyız! * Öğrenmek isteyen, zorlananlar var. Yani, dolu kamyonlara benzeyenler, yani aslanlar gibi yükünü sırtlayıp yokuşlara kafa tutanlar, yani yarının kahramanları! Biliyor musunuz; aslında yarınlarımız yüklerini devirmeden yoluna devam edenlerin sırtında gidiyor. Her yokuş elbette her motoru az çok zorlar. Zaten bayır aşağı gitmek için motora da, direksiyona da ihtiyaç yok. Ve uçurumların dibinde, tepelerden aşağı salınmış çok vasıtalar yatıyor! Aynı soru aklında kalsın: İlim mi sana inmeli, sen mi ilme tırmanmaya çalışmalısın?