Bugün (4 Aralık) eczanelerin kepenkleri kapalı, bunalmış eczacılarınsa ağızları açık! Şunu ise unutanlar var: "Aşı olacaksın" dayatmasına bile, Mehmet Akif'in "Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum? Kesilir fakat çekmeye gelmez boyunum" mısraını hatırlatan bir kararlılıkla; "hasta yatarım, ama bu zorlama aşıyı olmam" diyen bir millet yaşıyor bu ülkede!.. Dün, endişe ile yedek ilaçlar bile almıştır bu millet, ama bugün "eczaneler olmadan yaşamanın yolunu" bile keşfetmiştir belki de! * Biz çocukken yaşlı eczacı amcalara gidip hastalığını anlatırdı insanlar... Babamların çocukluğunda eczacılar eczayı kendileri kararmış... Şimdi ise çocuklar; "doktorların karışık yazısını okuyabilene eczacı denir" tarifini yapıyor! Çocuklar ne kadar cahil, değil mi?.. Vadiye yuvarlanan taş sel suyuna karışır! * Bugün hep şunu düşünüyorum: Hastanelere gidiyoruz. Maaş ve primlerini devletin ödediği uzman doktorlar bizi muayene edip reçetemizi yazıyor. Kullandığımız ilaçların parasını devlet ödüyor. Bizse, o hasta halimizle ve gecenin köründe, vitrinlerdeki "nöbetçi" adreslerine baka baka eczane arıyoruz! Acaba her hastane ve sağlık merkezinin kendi bünyesinde, şöyle hemen yanı başına, dört dörtlük birer eczane kurmak; hastane, poliklinik, sağlık ocağı kurmaktan çok mu daha zor?.. * Bir zamanlar doktorlar da; "bir umut" diyerek ticaret yapmaya da uğraşır; özel sağlık merkezleri açarlar... Fakat kiradır, yakıttır, eleman maaşıdır; vergi, tanıtım, maliyedir kırk tane işle uğraşıp, hasta tedavi edeceği zamanını kendi kendini hasta etmek için harcar... En sonunda da bir sürü borç, sıkıntı, bunalım içinde iflas bayrağını çekerlerdi! Eminim ki bunları, benden başka da düşünenler olmuştur bugün...