O sene, okullar açılırken her şey değişiverdi: Kitaplar değişti, derslerin isimleri değişti, hesaplamalar ve formüller değişti, derslerin üslûbu hatta kelimelerle birlikte öğrencilerin lisanı bile değişmeye başladı... Ben de o zavallılar arasındaydım! Bütün kitaplarımızın üzerine (ne demekse) Milli Tarih, Milli Coğrafya, Modern Fen, Modern Matematik gibi "millî" veya "modern" kelimeleri eklendi. Önce hepimiz iyi olacak sandık... * Öğretmenler de çok "yadsımıştı" yeni kitaplardaki "olasılık, sorun, tümce" gibi düzinelerce, soyu olmayan "..." kelimeyi ama elden ne gelir. Öğretmenler odasında birbirlerine soruyor, evde kitaplara çalışıyor, fakat anlamıyorlardı. Bizler, onların da anlattıklarını anlamadığını fark ediyorduk; çünkü dün öğrettiklerini bugün unutturup, yarın başka türlü öğretmeye çalışıyorlardı. Evdekiler dilimizi bile anlamıyordu artık. Aynı okulu başarıyla bitirmiş abi ve ablalarsa "biz böyle bir ders görmedik" diyor, sorularımıza cevap veremiyorlardı... Çantalara zor sığan, koskocaman Modern Matematik kitabımızın tuğla rengine ancak sene biterken alışmıştık ki, acayip bir şey daha oldu: Kitaplar yeniden değişti; boyu, şekli, konuları ve konulardaki izahları. Yani biz; ne bir sene öncekilerin bildiklerini, ne de bir sene sonrakilerin öğreneceklerini biliyorduk! Bize "bilmemek" öğretiliyordu! Bize kitaplarımızın da "bizler gibi bir işe yaramayacağı" öğretiliyordu; yani boşuna koruyup kollamıştık kimseye faydası olmayacak kitapları! * Bundan daha acayip ne olabilir?.. İşte o oldu: Her okul, ayrı ayrı kitaplarla ders okutmaya başladı!.. Yayınevleri okulları ikna çabasına girişti. Okulların her açılışında kitaplar henüz basılmamış olduğundan; bütün öğrenciler sene ortasına kadar kitapsız gidip geldi okullarına ve ders çalışmaları gereken zamanlarını da kitap satın almak için bekleştikleri kırtasiye önlerinde, kuyruklarda geçirdiler! Uydurmuyorum, şaka yapmıyorum. Çünkü ben de o zavallılar arasındaydım! (Devamı yarın)