Baku'daki Lezgi Mescidi'nin bahçesinde, bir Çeçen dervişle tanıştım, diye anlatmaya başlıyor "Yalvaç Özlemi" isimli kitabında, emekli milletvekili Nazif Kurucu bey... -Türkiye'nin neresindensin? -Yalvaç'lıyım. -Orada, çok möhterem bir yatırın türbesi varmış?.. Diye bilgi istedi. İlçemizde yatır ve türbe olduğunu hiç duymamıştım. Kardeşim Tekin'le annemizin babamızın anılarına mevlit okutmak, kurban kesmek için buluştuğumuzda bu konuyu da araştırdık. Sorduğumuz herkes; -En iyisini Bazar Mahalleli Abdullaa (Abdullah ağa) bilir, 92 yaşındadır, dediler. -Nerede buluruz? -Babanın, sağlığında gittiği kahveye gelir. İnşaatlarda çalışıyor... *** -Çınaraltı'nın dibinde, şimdi demirci dükkanı olan yerde, Emir Aamad'ın türbesi vardı, diye başlayarak şöyle devam etti Abdullaa: -Yunanlılar Çay'a geldiğinde top sesleri duyuldu. Bir gece pazvant (pazubent, çarşının gece bekçisi) gece yarısından sonra gök gürültülü nal sesleri duymuş: "Takıdık.. Takıdık.. Takıdık.. Takıdık!.." Korkudan Eski Cami'nin kenişine (kapı köşesi) saklanmış. Yüzlerce beyaz atlı, yeşil cübbeli, sarıklı evliya çarşıyı doldurmuş. Bağırmışlar: -EMİR AAMAT!.. SEN GELMECEK MİNG?.. Türbeden gök gürlemesi gibi bir ses yükselmiş: -PUSATLARI GUŞANIYON!.. GELİYON... Az sonra o da beyaz atına binmiş olarak, yeşil cübbesi ve elinde kılıcı ile türbesinden çıkıp gelince; (kuzeye) Çay'a doğru, Gelincikana Dağı'nın üstünden atlarını uçurarak sürüp gitmişler... Sabah namazına gittiğimizde; pazvantı caminin kapısında baygın bulduk; rahmetli Mustufa dideng (deden) de oradaydı. Dili çözülünce bunları anlattı. Kırangardı'nda bağları bekleyen deştivan da (kır bekçisi) aynı gece sabah namazından önce, yüzlerce yeşil sarıklı, eli kılıçlı beyaz atlının, Gelincikana Dağı'nın üstünden çaya doğru uçar gibi geçip gittiklerini görmüş... Yunan, denize döküldükten yedi sekiz yıl sonra; belediyeciler ve particiler bir olup türbeyi yıktılar. Sonra yeri kazdılar, kazdılar... Üst üste yedi mezar çıktı. En son, gök kumun üzerinde, iri kemikli biri vardı. Kemikleri Kızılca Mezarlığına mahalleli gömdü. Türbeyi yıkanların hepsi çarpıldılar, felç oldular. Ne kadar uğraştılarsa da, yerine bina tutturamadılar. Yaptıkları, hep yıkıldı." -Essahtan (sahiden), Yunan Savaşına katıldı mı bin yıllık yatır? -Katıldı tabii... Kurşun yok, silah yok, yiyecek yok, çorap yok, çarık bile yok!.. Evliyalar ve efeler olmasa; nasıl dökerdik denize Yunan'ı?.. -!.. -Yalvaç'ta yedi yatır vaa... İkisi Pelidaltı'nda, ikisi Kuşku'da, ikisi fabrikanın karşısında Bekar Hamamı'nın üst tarafındaki yıkılan değirmenlerin önünde; bir de Emir Aamat... Bazı bazı hepsi toplanır namaz kılarlar. Gece yarısında sonra, abdestliysen görürsün... Mübareklerin ikisi beyaz örtülü kadındır. Onların duasıyla, bütün Yalvaçlılar Emir Aamat kesilir harplerde!.." Bize, kemiklerin gömüldüğü mezarı da gösterdi; tam orta yerine dikilen meşe insan kalınlığını geçmişti. Yıllar sonra Yalvaç'a uğradık. Bir hayır sahibi sonradan o demirci dükkanını satın aldırıp, türbeyi oraya taşıtmış. Aynı kahveye adaçayı içmeye gittik, Abdullah Efendi gene oradaydı, bizi tanımıştı. -Yatır, kendi yerine döndü, dedi. Dinçti, gülümsüyordu. -Gene inşaatlarda çalışıyor musun? -Cık!.. Çalışmeyon gari (artık). Gaymakam bey aylık bağladı; odunumu, kömürümü de alıveedi. Oğlanla gelin de eyi bakıyolaa... Namazımı camide gılıp, gaavede oturuyon. -Yaş kaç oldu? -Doksanbeşi çoktan geçti, fazlasını bilemeyon... Ayrılırken sıkıca tembih etti: -Tomafili yaveş sür ha!.. ....... Nazif Kurucu imzalı "Yalvaç Özlemi" isimli, Yalvaç ile ilgili her şeyin derlendiği kitap 520 sayfa, Karatepe Yayıncılık'ta basılmış. 0532 217 41 53 nazifkurucu@hotmail.com