(İncirköy'e...) Biliyorum, eriyeceksin; Üflediğimde sana, ne kadar yangınım varsa... Eriyeceksin; ...tutuşunca içinde, yanabilecek herşeyin! § Bir mum gibi akacaksın içime sonra; Sızdığın kabın şeklini alır gibi, ve sanki "bir ben daha" olur gibi!.. § Ardından, için bi'hoş olarak... ...iki damla gözyaşı kadar "sıcacık akşamlarını" hatırlayacaksın, o en güzel denizin. ..... Hani o kıpır kıpır... Hani o şırıl şırıl... Ve hani, o inanılmaz kokusunu ezbere bildiğimiz; ...her ikimizin... Yontmak ve yontulmak üstüne... ...mektup: "İnsanlar yaşadıkça öğreniyor dostum!.. Öğrendim ki; insanların ürettiği sahte paralar kadar, paranın türettiği sahte insanlar varmış!.. Ve yine öğrendim ki; kişinin kalitesini, davranışları belli ediyormuş... Biraz düşünmeli. Bu toplumda ayakta kalmanın şartı bu mu acaba?" Funda. .......... Sen gördün mü bilmiyorum, ama ben görmedim; kendi saygınlığını sorgulayıp, düşüncelerini ve düşüncelerinin arkasından gelecek olan hareketlerini kontrol eden, kişiliğini geliştirme çabası içinde olan bir hayvan!.. İnsanlar, "insan oldukları için" yontulma gayreti içindeler... § İnsanlar, "insana benzemek için" yontuluyorlar, hem de mezara kadar!.. ..... İri kayalar, sürüklenebilecekleri bir dere yatağına yuvarlandıklarında; mevsim mevsim ve yağış yağış artan suların yardımıyla, yüksek engellerden gözü kapalı atlayıp; sırtlarında taşıdıkları sivriliklerinden kurtuluyorlar!.. Sonra, bütün bir akış/gidiş boyunca; bazen gözüküp, bazen de suyun altında nefes bile almadan yıkanıyorlar, yıkanıyorlaar, yıkanıyorlar... Katedilen her mesafe biraz daha ufalmak, biraz daha incelmek, biraz daha yıkanmak demektir dağdan gelen iri kayalar için... Ve en sonunda, engin bir deniz sahilinde, incecik bir kum tanesi olarak huzura kavuşmak demektir!.. § İnsanlar, ta mezara kadar yontuluyorsa; "mezar için" yontulmuş olmuyorlar mı bir bakıma da?.. Madem mezar için... Hem de ta mezara kadar yontuluyorsa insanlar; öyleyse "mezarın ardına uygun biçimde yontulmaları" lazım gelmez mi?.. § Demem şu ki; herkes aynı yolculuğun içinde... Ben de, sen de, o da, diğeri de... Bu müjdeyi hissedebiliyor musun?.. Demem şu ki; çok da fazla takma kafanı, önce gitmiş, sonra gidecek veya şu an gitmekte olanların yolculuğuna.. Sen, kendi yoluna topla dikkatini!.. Demem şu ki; gözünü çevirip durma o taraftaki, şu taraftaki, bu taraftaki insanlara,,, sen; "sana" bunca yakınken, ve "doğru adrese taşıman gereken" tek kişi de kendinken!.. Geriye kalan herşey zaman kaybı olmaz mı; vakti sınırlı ve gideceği adres belli bir kişi için?.. § Dikkat etmemiz gereken, galiba şu ki; Önce başkalarını yontup, kendimizi sonraya bırakmak değil bizim vazifemiz... Çünkü kendimiz "ilk" sıradayız!.. Önce kendimiz yontulacak, sonra başkalarını yontacağız; bir ömür kendimiz için eğer yeterse!.. ..... Kendimizden önce başkasını yontmaya ayıracağımız her an; kendimiz için emanet aldığımız zamanımızdan çalınmış bir vakittir... Ve işte bu hırsızlıklar, kendi gelişmemizde "sonsuza kadar yeri boş kalacak" olan noksanlıklardır!.. Ve galiba; Yontulacak adam kovalayanlar yontulmamışlardır!