Estağfirullah

A -
A +

Kırmızı toprağa saman karıştırılarak sıvanmış ambara doğru koştum. Çünkü dedem onun duvarına bitişik kümesin teliyle uğraşıyordu. Benimle acilen ilgilensin diye bacağına sürtündüm... Tam o sıra annemin sesi çınladı. Kırmızı kanatlı horoz ibiğini titrete titrete bakıp; "goot" dedi... Evin kıblesini boydan boya kaplayan hayat'a çıkmıştı annem. Tam göremedim ama sanırım elinde kilim, seccade, pösteki gibi şeyler vardı. Bakamadım, çünkü o sırada dedemin ardına süzülmüş, ambarı inceliyordum: Altı boştu ambarın. Köşelerine konmuş iri taşların üstünde duruyordu. Üç tahta basamakla çıkılan kapısının sadece sol yanında, ve ancak insan suratı kadar, tek camlı bir pencere deliği vardı. Nedense gene o an merak ediverdim; habire içine serçelerin girip çıktığı saçaktaki şu yuvarlak kiremitler acaba kaç taneydi? Ona kadar saydım. Sonra bir kere daha ona kadar saydım. Sonra gene saydım, ama bu defa yedide bitti... Birer tane de köşelerde vardı... Annem dedemi görünce susmuştu ama o, evin kapı karanlığında kalan nineme ne olduğunu sordu. Ninem, her zamanki gibi gene "hih hih hiih" diye güldü. Dışarı çıktı. Hayattan indi ve güneşe elini siper ederek bize doğru baktı. "Bahçe yetmemiş de, oynamak için eve toprak taşımışlar", dedi!.. Annem uzun ve sağlam bir sopa almıştı şimdi eline. Dedemin pantolonunu daha sıkı tuttum. Yerde bir karınca bulduğu üzüm çekirdeğini çekiştiriyordu... Annem bize doğru gelmedi, eve doğru yürüdü. Mavi boyalı ahşap hayat korkuluklarına astığı kilimlerin yanında durdu. Sonra "paat" diye bir ses duydum. Tam o sıra annemle göz göze geldik ama, keşke gelmeseydik!.. Dedem kuşağını gömleğinin üstüne sarmıştı. Mintanının sırtında da bir sinek yürüyordu!.. "Vur kızım", dedi dedem. Vurdu annem. "İyi vur, dedi. Bak nasıl da çamurlar fırlıyor vurdukça..." Gene vurdu annem. "Vur kızım, topraklar dökülüyor..." Annem yine vurdu, tekrar vurdu... "Vur yavrum, vur evladım. İlmeklerin arasında kalan tozlar bile uçuşuyor sen böyle vurdukça..." Dedemin sesi beni rahatlatıyordu, ama anneme böyle "vur, vur" demesinden de tedirgin oluyordum. Sanıyordum ki az sonra benim sırtıma inecek bu sopalar; annem dönüverecek bana doğru!.. "Hadi vur" dedi tekrar dedem. Vurdu annem bir iki kere daha. Sonra durdu. Boz kilimin ucunu tutup çekti... "Ne oldu, dedem. Niye vurmuyorsun?.." Yavaş bir sesle; "Temizlendi, dedi annem. Silkelenecek bir şey kalmadı içinde..." "Öyleyse buraya gel, dedi. Sana söyleyeceklerim var..." Eyvah!.. Bacaklarının arasındaydım dedemin, ama annem eğer elindeki sopayı bırakmadan gelirse tabana kuvvet kaçmaya kararlıydım!.. Dedem sakin sakin ve gülümseyerek; "estağfirullah" diyordu. Annem dedemin karşısındaydı, ve elinde de sopa yoktu! "Estağfirullah, deyince ne olur, biliyor musun? Diye sordu dedem... ..... Sopayla vurduğun halıdan tozun-kirin döküldüğü gibi; estağfirullah deyince de günahları dökülür insanın... Çünkü estağfirullah demek; her şeyin sahibi olan ve affetmeyi herkesten çok seven Allahü tealadan özür dilemektir..." ..... Sonra bana döndü; "Sen de söyle bakayım" dedi kaşlarını çatarak... Hiç ikiletmeden "estağfirullah" dedim!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.