Fanus

A -
A +

Birkaç kişiyle birlikte sohbet ediyordu dedem evin önünde... Saçağı tutan direğe çakılmış çivide bir ceket asılıydı. Koca kafalı tekir kedi bacağını kaldırmış karnını kaşıyordu. Oturuş şeklimi değiştirince cebimdeki misketlerden biri sanki kemiğime kadar battı... Dedem, beline sardığı kuşağının içindeki saatini kösteğinden tutup çekti. Anladım ki; akşam namazına ne kadar vakit kaldığına bakıyordu... -Hasaan, diye bağırdı sonra. Oğlum, lambayı getir artık!.. Birazdan gelen lambayı, camını çıkardıktan sonra ortaya koyan dedem; -Ateşi olan yaksın, dedi... Misafirlerden biri, cebinden çıkardığı çakmağının kapağını açtı, fitil ayarını düzeltti, sonra da çarka vurdu... Kaçıncı kıvılcımda yandı çakmak bilmiyorum. İyice yaklaştırdı lambaya ve dumanlı bir alev belirdi fitillerin arasından. Kümesten bir tavuk 'gıtgıt'ladı... Uzun kavak ağacının yüksek dallarından aşağı doğru sanki su dökülmesine benzeyen bir hışırtı duyuldu... Ama dedem, camı takmadı lambaya... Alev tekrar büküldü sanki acıya benzer bir kıvranışla... Ve söndü! -Başkası yaksın, dedi dedem... Deminki işlem tekrarlandı. Yeniden tutuşturuldu fitil, ama yine koymadı dedem lambanın camını... Kavağın yaprakları şelale sesi gibi aktı sanki yine, tavuklar yine 'gıtgıt'ladı, uzaktan bir köpek sesi duyuldu, koca kafalı erkek kedi kulağını titretti... Misafirlerden biri hamle etti, titreyen alevi avucuyla korumak için. Başardı da bir süre, ama ters bir yel esti ve yeniden söndü lamba... -Yakın şunu, diye yüksek sesle söylendi dedem... Bu ses tonunun üstüne artık hiç kimse; "sen camı koy yerine de sönmesin alev" diyemezdi!.. Sessizce tekrar yaktılar lambayı. Sonra tekrar yaktılar. Ve bu süre içinde dedem, elinden hiç bırakmadı lambanın şişesini... Sonra başını kaldırıp, kararmaya başlayan yüzlerine baktı misafirlerinin. Birinde takıldı bakışları... -Sen, ne sormuştun demin, evladım?.. -İmandan ve ibadetlerden sormuştum... -İman, işte bu aleve benzer... İbadetler ise lambanın camına!.. Bunu derken elindeki camı lambaya taktı dedem. Söndü sönecek gibi kıvranıp duran, ne yana büküleceğini bilemeyen alev; titremekten ve koyu gri dumanlar çıkarmaktan vazgeçti o zaman... Sanki büyüdü sonra, ve sanki büyüdükçe bütün karanlığı kapladı... Dinleyenlerin yüzü aydınlanmıştı şimdi. Ardından şöyle devam etti ( o zamanlar hastalığı başlamış olan) Koca Çavuş: -Yanmayan lambaya nasıl cam takarsan tak, önemli değildir... Yanan lambanın ise camının olması gördüğünüzden bile mühimdir... Yani herkes için şart olan; önce doğru şekilde inanmak, ve sonra bunu korumaktır!.. ............... NOT: Madem bu köşe benimdir... Dedem olmasaydı ben olmayacağıma,, veya en azından "bu ben" olmayacağıma göre de; bazen dedeciğimden bahsetmemde hiçbir beis yoktur!.. Öyle değil mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.