Öküze bile hep aynı seslensen yürümeyi, durmayı bilir de insan yavrusuna her gün başka söylediğinde bocalayıp ne yapacağını bilemiyor! Bizim kuşağı; "modern" ismi ve "kitap şekli" verilmiş öyle pis "bi'şeylerin" üstüne bastırdılar ki, kayıp yerlere kapandık! Adını duymadığı kelimelerle yazılmış ders kitaplarını gece okuyup sabah sınıfta anlatmaya çalışan öğretmenler yetiştirdi bizi. Köylerin ortasından geçen sınırlara benzeyen çizgiler çekildi ve uçurumlar girdi aramıza; bir sene önceki sınıflar, kitaplar, notlarla! İşte böylece nesiller yok edilmiştir! Ülkenin istikbaline ayarlanmış saatli bombalara benzeyen o "suikast kitapları" okunan sınıflardan birer hamal olarak bile çıkabilmemiz; "milletimizin erdemi" bilinmelidir. Bu derde ömürler kemirtilmiştir de birileri farkına yeni yeni varıyor! * Dünkü haberde Azerbaycan Yazarlar Birliği başkanı: "Yunus Divanı'nı anlıyorum da yazdığınız ön sözü anlamıyorum" diyordu... Hiç merak ettiniz mi Atatürk'ün "Nutuk"u ve "Geçliğe Hitabe"si kaç kere Türkçeleştirilmiş? Ortalama her on senede bir yenilendiğini araştırıp yayınlamıştım ve birini anlayabilen öncekini anlamıyordu!.. Alparslan'ın ve Osman Gazi'nin konuştuğunu anlayabilen bir millet Atatürk'ün söylediğini anlamıyorsa, sözün ve yazının bittiği yerde değil miyiz? Yabancı bir dil öğrenemeyişimizin sebebi de yine bu; sürekli Türkçe öğrenme çırpınışımızdır! * Kelime ustası Ahmet Hamdi Tanpınar'ın yazdığını anlayan edebiyatçı kalmamışsa; konuşma üstadı Zeki Müren'in üslubunu anlayan sanatçısı bulunamıyorsa, İhsan Sabri Çağlayangil'in beyefendiliği şu an Mecliste gürültü yapan "yüce"sıfatlı güruhun yanından bile geçmiyorsa, bir şeylere "dur" demenin vaktidir! Bugün bir Siyaset Bilimi öğrencisinin; "TBMM'ye, Parlamento da dendiğini" bilemeyişine gülüyoruz ama Türkçemizin ne hale getirildiğine ağlamak aklımıza gelmiyor!