Yoktun ki baktığım hiç bir yönde... Hiç dolanmadı bir kuşak gibi aynı anda aynı rüzgar; ikimizin beline... § Hiç... Ama hiç tuzu karışmadı; Gözyaşlarımızın!.. Hiç okşamadım kaşının kuyruğunu... Zülfünü yatırmadım hiç; yalanmış parmağımla... Ve hiiç, hiç silmedin terimi!.. § Olmadık hiç aynı anda, aynı göğün altında... Aynı ufku bile aynı yerden görmedik... ..... Bir yıldızımız vardı, bir de ay; konuşurduk... Bilmiyordum; duyar mıydın gerçekten?.. Ben, yaşardım; seninle... Ben, bir şeftali gibi; hissederdim tenini... Bıyığı süte batmış kediler nasıl bakarsa, suçlu; korkardım görülmekten... "Suss" derdim... Ay susardı!.. Seni bana saklardı!.. § Göz "görmeliydi" önce... Yo, "göz" görmeliydi önce, ki; ırak olsun gönülden, artık göremediği!.. Sen, gönülsün!.. Sen, gönlümsün!.. § Göz görmeyince gönülden uzak olunmaz... Gönülden bakınca; gönül görülür!.. § Yüreğim, sıcacık... Sıksan, sanki buhar çıkacak! Sıkılsan, damlar mıyım yüreğinden!.. Yoksa, dünyada mekânım; Kalbin mi?.. § Yani sen... Var mısın, bilmiyorum; Kalbimin hâricinde!.. § Bu kadar yokluk "var"lığı getiriyor; mümkün olmaktan çıkıyor olmama ihtimalin!.. Muhtemel olsa bile gözümü göreceğin; bunu beklemiyorum... Gönül, gözü neylesin!..