Bütün gözler aynı yöne bakıyor. Fakat görünen manzara; göz sayısı kadar! Dünyanın bir görüneni var, bir de görünmeyeni. Hangisi daha çok; gördüğün mü, görmediğin mi?.. Denizler, üzeri kıpırtılı dümdüz bir su mu, göründüğü gibi?.. * İnsanın bir görüneni var, bir görünmeyeni... Toprağın bir görüneni var, bir görünmeyeni... Sen; görünmeyene bak... Görülecek olan, asıl o! * Ağacın bir görüneni var, bir görünmeyeni... İnce dallarında yeşil yaprakları savrulan, toprağa saplanmış bir odun, demek midir ağaç? Çamurun içinde daha neleri var?.. Kökü taşın toprağın içinde yürümeyen ağacın, yürüyebilir mi dalları hava içinde?.. Görünmeyene bak sen, görmek istersen işin aslını!.. * Gene, gene konuşuyorum... Konuşuyorum yine... Anlamamak önemli değil... "Anlayacak bir şeylerin olduğunu" hissetmek, önemli olan! Kabı kapalı sakalara benziyor kalbi kapalı olan talipler; aç kalbini! Aç güğümünün ağzını, çeşme başındasın!.. * Ağlamayı bilmeyen anlamayı bilir mi? Ve kapat artık şu deliklerini; sana doldurulan sular ziyan oluyor! * Ağlamak; salya-sümüğü koyuvermek değildir çoğu zaman, feryat figan değildir... Ağlamak; içindeki kirin hakikat perdesinden süzülmesidir, damla damla... Perdeler, hakikatler, gözler, kalpler başka başka manalara geliyor dahi olsa; insan sayısınca!.. * Nereye bakıyorsun?.. Ne görüyorsun?.. Ve gördüğün kadar mı sanıyorsun görülecek olanları?.. Merkebe sormuşlar; -Koca bir ovadan geçtin, neler gördün?.. -Yolun kenarları eşek çalısı doluydu, demiş! * Şimdi, itiraz babında; "benim de bir görünmeyenim var" derken şunu düşünmek lazım: 'Gizli'nin, görünmeyenin ölçüsü nedir?.. Ve insanların ne kadarı; kendi göremediğini "görünmez" sanır?.. Ve ne kadarı; kendinde bile bilmediklerini "bilenler" olduğunu, bilir?.. * Ağacın, toprağın, havanın, denizin, dünyanın, insanın ve her şeyin hem görüneni var, hem görünmeyeni. Görünmeyen, görünmeyen midir hakikatte; yoksa sen, ben, biz şu anki gözümüzle mi görememekteyiz? * Sorular, misafir kalsın sana; halleşin, helalleşin... Çünkü cevaplar soruların ardında!