"Herkes ne der" saplantısı -1-

A -
A +

Aşağıdaki yazı Yeşilay Dergisi'nin Nisan sayısından kısaltılarak alınmıştır.." ------ Her ülke insanının inanışları, alışkanlıkları, alışamadıkları... Ve saygı beklediği kararları vardır... Geçen gün bir belgeselde seyrettim: Filipinler'de, pirinç dikmek için hazırlanan su dolu tarlanın içinde, çoluk çocuk onlarca kişi. Hepsinin ellerinde birer kutu ve kutuların içi böcek dolu... Eski bir traktör, arkasına takılmış ilkel tırmığı çekip, toprağın dibini karıştırırken; yuvası bozulup su yüzüne çıkan (danaburnu denilen) böcekleri bu insanlar topluyor. Peki, toprak altındaki köklerle beslenen parmak büyüklüğündeki bu mahlûkat toplanıyor da ne oluyor? Biraz yağ ve biraz tuz ilave edilerek kavruluyor, hop mideye!.. İzlerken midem bulandı... Böcekler kızarınca, ilk önce misafire ikram etti pişiren kadın... Sunucu ise önce kameraya baktı, ardından ikram edilen şeye baktı... Sonra da, suratında bir acayip ifadeyle; -Teşekkür ederim, dedi. Ben almayayım! Tercih senin, dediler... Onun almadığı böceği bir başkası kaptı ve sıcak sıcak attı ağzına!.. Böylece almayan da mutlu oldu, alan da! * Herhangi bir davete gidiyorsunuz. Burnunuzun dibinde kadehler... Gözler, ucundan ucundan size doğru bakmakta; alacak mısınıız, yoksa bir "densizlik edip(!)" almayacak mısınız?.. Herkes gibi sizin de o kadehi almanız lazım(!). Yok, eğer almazsanız "aaa aa" derler sonra size!.. Bardaklar-kadehler ağızlara götürülüyor... Gözler "böööle" gene size doğru bakmakta; götürecek misiniz ağzınıza, yoksa götürmeyecek misiniz? Herkes gibi siz de içerseniz herkesin içi rahatlayacak. Yok, eğer içer gibi ağzınıza yakın tutup da çaktırmadan bir kenara koymaya çalışırsanız "uu aaa" derler sonra size! Resmi bir topluluktaysanız sırtlarını dönüp iki adım uzaklaşırlar sizden, sanki "ıyyy" der gibi, sanki cüzzamlıymışsınız gibi... Halbuki çok değil; bir kadehtir içmenizi bekledikleri, bir yudumcuktur, hatta damlalıkla ağzınıza damlatılmış bir tek damladır!.. Bu öyle menem bir iştir ki; dikkat etse insan, şeytanın çomağını bile dönerken görür ortalıkta!.. Tam bir psikolojik baskıdır, toplum baskısı... Kendi hallerine bıraksan, çoğu kimse kadeh kaldırmayacaktır aslında o yemekte. Fakat her nasılsa, birlikte oldukları zaman; herkes birbirine içirmekte! Sonra? "Nasılsa bir kadeh içtim, bir kadeh daha içsem ne olur ki" diye başlayan zihin tuzağı!.. * İnsan her önüne konanı, her ikram veya ısrar edileni yiyip içmek zorunda mı gerçekten? Elbette hayır! İlk yurt dışı seyahatimiz sanayi bölgesi Milano'ya olmuştu. Küçük ama bakımlı bir köyde kalıyorduk. Sabahları üzerinde sis yayılan bir gölün kenarındaydı otelimiz. Manzara şahaneydi. Zor seçilen karşı kıyıdan başlayıp yükselen ve tepelerinde kar gözüken dağlar İsviçre'ye aitti... Bir gruba dahildik. Bizim gibi müdürü, amiri, yöneticisi bol "kalburüstü" insanlara, belli ki görevlilerin itibar göstermesi tembihlenmişti... Üç şey dikkatimi çekmişti daha ilk günden. Birincisi; yemek masalarında (özellikle istemezseniz) su bulunmuyordu. İkincisi; her masada bol miktarda maden suyu, meyve suyu, kola, bira ve diğerleri... Üçüncüsü ve beni en çok ilgilendiren; İtalya sınırlarının içinde sanki çay diye bir şey yoktu... Filipinler hikâyesinden başlayarak "önüne her konanı yiyip içecek misin", dedik ya az evvel?.. Bazıları dışarıda aynen "kazıktan kurtulmuş" gibi hareket ediyor. Maalesef... Masaya konanların biri içip bitiriliyor, biri geliyor. O bitiyor tekrar biri geliyor... Türkler "iyi içici desinler" imiş! Peki, ne diyorlar? "Türkler öğle sonrası bile sarhoştu!.." (Bugün okuduklarınızı unutmayın, çünkü bu yazıyı yarın bitireceğiz...)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.