"Herkes ne der" saplantısı -ll-

A -
A +

Dün kaldığımız yerden devam ediyoruz... * Bir gece gene grup halinde tarihi bir taş binaya gittik, yemeğe. Hiç alkol almayan sadece üç beş kişiydik. Diğer kalabalığın ise en azından yarısı yine perişandı. Saat ilerlemişti. Bir ara tuvalete gideceğim tuttu ki vahşet mi desem, dehşet mi desem, rezalet mi desem... İçeride içenler lavaboları bırak, klozetleri geç, koridora kadar çıkarmışlar... Temizlemiyor da kimse ve biraz sonra bizimkilerden birileri daha gidip kusuyor oralara bir yerlere!.. Sanki bütün o koca grubun sorumlusu bendim de, bütün sarhoşların pisliğinden dolayı beni ayıplıyorlar gibi utandım!.. Bir saat sonra arkamızdan ne konuşacaklarını merak ettim, yüzüm kızardı... "Ne oldu burada" diyecekti biri... Diğeri ise: "Türkler yemek yedi" diyecekti!.. Şu an bile o rezil duygu sarsıyor beni... * Halbuki adamlar, sadece, her masaya koydukları gibi Türklerin masasını da donatmışlar(!) Türkler ise biri birlerine içirmeye başlamışlar... İçmeyenler de ısrarcılara "hayır" diyemedikleri ve arkadaşlarına "ayıp olmasın" diye içmeye başlamışlardı... Ama; çok "ayıp" olmuştu!.. Ben bile o geceyi böyle hatırlarken, acaba Katolik İtalyanlar nasıl hatırlıyordur, siz hesap edin? * Yine bir iki sene evveldi. Münih'te, daha küçük bir grupla birlikteydik. Önce anlattığım gezideki gibi rezillik çıkarmasalar da, aramızda yine içki alanlar vardı. Şimdi onların nasıl içtiklerini değil de, daha başka bir şey anlatacağım. Hem de çok özel, çok hassas bir nokta bu anlatacağım... Bizimle orada ilgilenen Alman'ı Türkiye'den de tanıyorduk. Yani herkesle arasında bir ahbaplık vardı. Onun için yemeklerde veya sair zamanlarda hoş sohbetler, şakalaşmalar oluyordu... Bavyera eyaletinde çok yer dolaştık birlikte. Grup birbirini iyi tanıdığı için, içenler içmeyenlere asla ısrar etmemişti. Ama Alman kılavuzumuz bu ısrarlardan hep nasibini almış... Fakat ister gece olsun ister gündüz, ister erken olsun ister geç saatte, ister yemek yerken olsun ister bir yerde otururken, ister hafif olsun isterse ağır içkiler, bizimle birlikte olduğu onca zaman dahilinde, bu Alman bir yudum dahi içki koymamıştı ağzına... Her defasında, ya "görevliyim" veya, "araba kullanacağım", "ısrar yok" demişti... * Bu gibi hikâyeler ne anlatıyor bize? Şunu: Hayır demeyi bilmemiz lazım... İsterse çıplak ateş üstündeki paslı tenekede kavrulmuş böcek konsun önümüze... İsterse geniş göbekli ve zar gibi ince bir kadeh... Bize uymayan her ikrama "HAYIR" diyebilmeliyiz... Ayıp olan; ısrar edilen şeyi yapmamak değil, istemeyen kimseye ısrar etmek veya manevi baskı yapmaktır... Herkesin yediği bir yerde kavrulmuş böcek yemeyi reddetmek mantıklı da; Çoğu kimsenin içtiği yerde alkollü içki içmemek neden mantıksız oluyor, anlamak mümkün değil! ....... "Okuduğunuz bu yazı, Yeşilay Dergisi'nin Nisan sayısından kısaltılarak alınmıştır.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.