1952'de ölen Josef Cugaşvilî Stalin (ismi "Yahudi oğlu" anlamına gelir) ise Lenin'in yerine, Komünist Parti'nin başına geçti. Şehirlere kendi ismini verdi, her yere heykellerini diktirdi, resimlerini astı, milleti kendine tapındırdı. Rus milletini ve hele Rusya'daki Müslümanları işkence altında inletti. Yirmisekiz sene içinde ellibeş milyon (55.000.000) insanın canına kıydı... * Nedense bu isimler, şu güzel ülkemizdeki bazılarının diliyle/kalemiyle asla kötülenmedi, hatta eleştirilmedi bile!.. Bazıları, Rusya'ya karşı Amerikan düşmanlığı pompalamak; dinlere karşı ateizmi, hürriyete karşı komünizmi savunma gayretiyle, Hiroşima katliamını anlatıp durdular... * Bir çocuk romanı okumuştum, tekrar elime geçti: Hiroşima'da (sonradan ölenlerden) bir kız çocuğunun hikâyesini anlatıyordu. Gayet de başarılıydı, milyonlarca satmış olan bu kitap. Karıştırdım gene. "Bu bizim yalvarışımız, bu bizim duamız, dünyada barış istiyoruz" diyerek bitiyor. Ne kadar iyi diyor. Biz de dünyada barış istiyoruz. Ama bizim bahsettiğimiz dünyanın içine Türklerin yaşadığı topraklar ve Müslümanların nefeslendiği coğrafyalar da giriyor!.. Bizler de çocuk katillerini lanetliyoruz. Ama bizim tel'inimiz içine Sovyet sosyalizminin başındaki komünistler de giriyor... * Bir çakıl taşını, insanın gözü önüne yaklaştırdığın ölçüde; arkada kalan kayaları, hatta dağları göremez olur! Fakat bizim işimiz çakılları gördüğümüz gibi/kadar, ardındaki kayaları da görmek, dağları da görmek... Hiroşima'nın yıl dönümü yine geliyor... Çinlilerin katlettiği Uygur Türklerinin kanı kurumadan ve Kırım'da ve Kafkaslar'da ve Balkanlar'da ve Orta Asya'da kanı dökülen sayısız Türk ve Müslümanı insandan saymayıp; gene ve gene ve gene Hiroşima'da ölenler için nutuklar çekenleri, yazılar yazanları ve bunu bir hedef/çıkar uğruna, kasten yapanları, gelecek nesillere şikâyet ediyorum!