Bayram yaklaşınca sürüler görülür olmuştu. Kurbanlık seçmek isteyenlerse mezarlık yanındaki düzlükte çobanlarla konuşup mal sahipleriyle el sıkışıyordu. Koyunlar ürkmesin diye arabasından uzakta indi adam. Üç beş müşteriyle birkaç çocuk vardı sürünün başında. Boynuzlarından tutulmuş koçlar hakkında konuşuyorlardı. Başka bir koçu çeken çobana selam verdi adam: -Hangileri kurbanlık? Biraz dolaşacağım aralarında... -Dolaş ağabey. Kurbanlıklar işaretlidir; bak, ensesi kınalı olanlar!.. * Yavrular, anneler, damızlıklar filan işaretsizdi. Ayrılanlarsa işte belliydi; boynuzlarının hemen arkası, enseleri kınalanmıştı. Kurban için verilecekti onlar... Girdi aralarına. İnsana yaklaşmayanlar da cana yakın olanlar da vardı. Elini uzatınca, koçlardan biri geldi; avucunda yalanacak tuz var mı diye kokladı. Adamın avuç içi, koçun buharlı soluğundan nemlendi... Çöktü adam. Koçun çenesini kaşıdı, kınasını okşadı. Bu kınalılar koca sürü içinde besbelliydi. -Kendi enselerindeki işaretleri görmüyorlar! Bilseler, acaba ne yaparlardı, diye mırıldandı... Evet, onlara daha çok sevgi, ilgi, şefkat göstermek lazım... Sonra derin bir soluk alarak, kendisine bakan koçun kara gözlerine döndü; -Benim gördüğümü görseydin... Yani "kurbanlık" diye işaretlendiğini, yani bu sene öleceğini bilseydin acaba ne yapardın, dedi... Tam o sırada; -İnsanlar, sadece koyunların enselerindeki işaretleri görüyorlar, dedi koç!.. Hâlbuki insanlardan da her sene ölecek olanlar işaretleniyor... İster misin, kimlerin işaretli olduğunu öğrenmek?.. Söyleyeyim mi hangilerinizin bu yıl içinde öleceğini?.. * -Rahatsızlandınız mı, dedi çoban... Çökmüşsünüz. Biraz da renginiz solmuş. Su filan ister miydiniz?.. -İstemem, dedi adam! ...... NOT: Bayramınızı tebrik ederim... M.E. :)