Hayranı olduğumuz dünya nasıl şekillenmiştir?.. Cevap basit: Suyun damlamasıyla, rüzgârın üflemesiyle, sıcak ve soğukla! Bazen de kendi içinden gelen sarsıntılarla! Şimdi, ben size, dünyayı mı tarif ettiim, yoksa insanı mı?.. Kararı siz verin! * İnsanlar, kendilerine dokunmanıza izin vermezler; siz onların kalbine dokunacaksınız. Çünkü: Kalbi değişenin, kalıbı değişiyor! * Un, su, şeker ve birkaç malzemeyi; tabakta sunulan baklava haline getirmek kadar... Kıyma, bulgur, un ve yumurtadan içli köfteler yapmak kadar zor sanmıştık insanı şekillendirmeyi... Hatta, kocaman bir mermer bloğunu milim milim yontarak; taşın içindeki heykeli açığa çıkarmak kadar zor sanmıştık... Hâlbuki hiç biri değil... Ne heykele, ne köfteye ne baklavaya; hiç birine benzemiyor insana şekil vermek! İnsan; dünya gibi şekil alıyor! * İnsanlar dokunmana izin vermez kendilerine, yontmana izin vermez... Yoğurmana, haşlamana, pişirmene izin vermez; şerbetle sunacak bile olsan! İnsanlar; yeryüzü gibi şekilleniyor; sabırla, usulca... Ancak istedikleri kadar ve sadece kendi uygunlukları ölçüsünde! Sen, üfleyen bir rüzgâr gibi; nefes tüketecek, konuşacaksın... Yağmur gibi, su gibi tozunu yıkayıp; gereken yere, lüzumu kadar damlayacaksın... İhtiyacı kadar ısıtıp, bazen de serin kalacaksın! İç sarsıntıları onu yerleştiriyorsa kontrol edip, dağıtıyorsa toparlayacaksın! * Keşke baklava açmak, köfte yapmak kadar kolay olsaydı insanla uğraşmak... Elinde çekiç tutan kişi; mermeri yontabiliyor, insanı değil! İnsan; tükenen nefeslerle, dökülen damlalarla, verilen sıcaklıkla şekilleniyor.