Bir kuş, bir camı tıklatır; ardında kim olduğunu bilmeden... Kalbin, kuş yüreciği gibi "tıp tıp" yapar; "ulaşılmaza" dokunmak istersin!.. Bir kuş camını tıklatır; Canın tıklar!.. Bilirsin ki; açsan pencereni, bu kuş uçup gidecek. Umutların yitecek... İçin sızlar; beklerken tül ardında hareketsiiz, nefessiz!.. Bundan sonra, ya sevgilerini ufalarsın pencerenin pervazına... Ya da ufalanmış sevgilerini koyarsın... Her kırıntı bir umuttur senin için... Her ümit; bir kırıntı!.. * Canın tıklar; çünkü camın tıklamıştır yine... Bakarsın; gene pencerenin pervazındadır sevgi kuşun. Döktüğün kırıntılara konmuştur... Göz; kanada gelir, kuyruğa gelir, ayağa gelir. Göze gelmez!.. Göz göze niye gelinmez sevgi kuşuyla?.. * Bir gün... Perde arasından bakarken ona, seni görür... Korkarsın ve sanki içinde bir şeyler boşalır.. Bilirsin ki, uçacak şimdi; ve bir daha hiç geri dönmeyecek!.. Fakat korkmaz... Uçmaz... Kaçmaz; Gülümser, gözüne!.. Bu kuş yarın gene gelir; aç olsa da tok olsa da... Bu kuş yarın gene gelir; tok olsan da, aç olsan da!. Artık... Sen... Aldığın cesaretle, kuşundan bir an bile ayrılmamak istersin; kaç pencere olduğunu bile düşünmeden dünyada!.. Ve düşünmeden; kaç cam ardında kaç can titrediğini!.. Belki açtır, belki tok; bilmezsin... Ama kendini "sahibi" bildiğin kuş, ufaladığın sevgileri gagalamaya devam eder... ...ken, parmaklarının arasında kalır!.. Canı titrer; Camların ardında yolunu gözleyenler adına!.. * -Benimsin... Gidemezsin!.. -Ölürüm... Kanadıma oturma!.. Uçmayan şey; kuş mudur?..