Kıpırdatınca omuzlarını, karanlık sanki bir pelerin gibi sıyrılıp düştü ayaklarına... Karanlık çökerken yere, aydınlık yüreğime yükseliyordu!.. § Gün, dolanadursun dünyanın arka sokaklarında; Umudum boynuma dolanmadaydı... Umudum, bunca karanığın içinde, ayışığından iki kol gibiydi; incecik... ..... Umudum, bunca karanlığın içinde, altın suyuyla yıkanmış bir fısıltıydı; ufukları istilâ etmiş bütün uğultuları ve ulumaları susturan... § Karanlık gecenin siyah atlısı durdu o sıra önümde, ve seslendi; "-Hadi, gidelim, geç kalıyoruz..." Umudum, sanki her parmağı bir kola dönüşüp, bu kolların ucunda yeni eller belirmiş... Ve bu ellerdeki bütün parmaklarıyla tutuyordu sanki beni, sımsıkı... Ve; "-Henüz erken, diyordu... Henüz çok erken." § Karanlık gecenin atlısı; "-Ben yanarım beklersem..." dedi, heyecan içinde. Bense henüz bilmediğim bir başka heyecan içinde; "-Bu yanmayı tanımak istiyorum", dedim o süvariye... O, topuğundaki çelik mahmuzları öyle bir vurdu ki bineğinin böğrüne; uzaklarda şimşek çaktı zannettim, veya gökte bir yıldız kaydı!.. § Karanlığın içinde koşmaya alıştığımdan öyle şaşkındım ki şimdi, inledim: "-Yalnız kaldım!.." "-Ben varım ya, dedi umudum... Korkma!.. Seni saran kollarımı hisset ve gözün şu tarafta olsun..." "-Niye o tarafta olsun ki, dedim. Karanlık o yöne gitmedi ki..." § Derken, ufukta bir değişim gördüm... Sordum: "-O ne?.." "-Sabretmene değecek" dedi umudum... Sonra, rengi açılık gibi o tarafın; endişeliydim... Sonra, gök pembeleşti sanki... Sonra yıldızlar birer ikişer saklandı, kayboldu sanki... Sonra, sonra, sonra ben hep soruyordum ve hep "sabretmemi" tevsiye ediyordu umudum... § En son; "Ne oluyor?.." haykırışımda direnmekten vazgeçip; "-Kararının ve sabrının ödülünü alıyorsun, dedi... Biraz sonra aydınlanacak dünyan ve sen ışıkla yıkanacaksın... ..... Sen karanlığın atı değilsin ki hiç durmadan koşasın gecenin içinde... Sen, işte böyle; kendi umudunun kollarında beklediğinde bile ömrünün yarısı aydınlıkta geçecek... ..... Sabret... Doğru idi verdiğin karar... İyi ki bekledin benimle, iyi ki kaldın yanımda... Işte bak, güzel bir günü müjdeleyen; şafak söküyor... Ay'da bile dikkat gerek(!) NASA, (yani Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi) Ay'a göndereceği astronotlara yürüyüş eğitimi yaptırmak için, ülkenin en işe yaramaz, verimsiz ve kurak topraklarını kullanıyor... Çöle benzer bu alanda garip yürüme çalışmaları yapan Amerikalıları, tepenin üzerinde ihtiyar bir kızılderiliyle torunu izliyor, birer heykel gibi kıpırtısız... En sonunda; "Gelin, şu yerlilerle dalga geçelim" demiş adamlardan biri. Yanlarına çıkıp toruna demişler ki: "Biz Ay'a gidiyoruz. Dedene söyle bakalım, ordakilere bir mesajı varsa, işte teybimiz..." İhtiyar Kızılderili hiç düşünmeden kendi lisanıyla bir şeyler söyleyip susmuş... Geri döndüklerinde bandı çözdürmüş astronotlar. Meğer ihtiyar adam diyormuş ki gönderdiği mesajda Ay'lılara: "Bu gelenlere dikkat etmezseniz bütün topraklarınızı elinizden alırlar!.."