Dedemin selamını, koca minibüsteki üç yolcudan biri aldı. Şoförse kolundaki saate bakarken başka gelen olup olmadığını gözlüyordu. Az sonra durağın kâhyası düdüğünü öttürdü. O zaman isteksizce kıpırdattı arabayı ama "bomboş gidiyoruz" diye de homurdanıyordu... Haklıydı da. Taburelerle birlikte en az on kişi daha oturabilirdi arabaya ve hatta 25 kişi binmeden bu minibüse "doldu" denmezdi! Boş gittiğimiz için söylenen şoför, koşan birisinin yetişmesi için biraz ileride yavaşladı. İki sokak aşağıda da çocuklu bir kadın vardı yol kenarında, vasıta bekliyordu... * Paralar toplanırken: "Aynı yolu gidiyor, aynı mazotu yakıyor ama kâr edemiyoruz" dedi şoför... Dedem ise "Hiç düşündün mü namaz kılmakla bu minibüsü sürmek arasında ne kadar benzerlik olduğunu?" dedi... Meraklanan sürücü dikiz aynasından dedeme baktı. Yolcular da susup kulak kabartmışlardı. -Vaktin gelir, kontağı çevirir, şu yolu aşarsın, diye izah etti dedem... Emeğin aynıdır, zamanın aynıdır, masrafın aynıdır, değil mi? -Evet baba, haklısın... -İş aynıdır ama kâr aynı değildir. Boş gitmen farklıdır, yirmi kişiyle gitmen farklı. Bir kişi daha alsan arabana, kârdasın. Bir kişi daha binse, daha da çok kârdasın... -Namazla ilgisi ne bunların? -Vakit gelir, abdestini alır, namaza durur bir Müslüman... Namaz aynıdır ama iki namaz arasında fark olabilir: Şu minibüsünle yolcu toplaman gibi; insan daha çok sevap toplayabilir birazcık dikkat ederse. Mesela, başı açık kılmazsa... Takkesini siyahtan seçerse... Uzun kollu kıyafetle kılarsa... Yazısız ve resimsiz giyinirse... Ayağına çorap giyerse... Bunları yapmayanın da namazı kabul olur; ama her birini yapmak, namazın sevabını daha da artırır. Ne gibi?.. Bak, bir yolcu daha bekliyor. Onu da al ki kârın artsın!