Kuşlara tıpa takamıyorsan, mağrur heykeller yapmayacaksın. Heykelleri dikmeye devam edeceksen, bari sesini çıkarmayacaksın! * En büyük dağın zirvesine en büyük heykelini diktirdi Nemrut. Ameleler arkasını döndüğünde, bir kuş gelip tepesine yaptı!.. Firavun heykelinin ayaklarına insanlar, kafasınaysa kuşlar üşüş-müştü. İnsanlar tapınıyor, kuşlar ıkınıyordu! Bir heykel ne kadar yukarıya kaldırılırsa; insanlarının yüzüne o kadar uzak oluyor ve kuşların deliklerine o kadar yakın! İnsanlar heykellerin şekline bakıyor ve kendilerine ne söylediğine. Kuşlar ise özüne!.. Onun için bütüün kuşlar; bütüün heykellerin kafasına tünüyor ve tanrı sanılan bütün simgelerin tepesine ediyor! Körleşmiş köleler; aslında ölü doğmuş, hakikatte cansızlığı sabitlemiş heykellerin, yerde sürünen ve süründükçe uzayan ve yayıldıkça büyüyen gölgelerinin karanlığına bakıp korkuyor... Heykellerin üzerine basan kuşlar ise, ufuktaki ışığı gözlüyor! Ya ışığa âşık olacaksın veya körlüğe köle... Ya nurlar yağacak başına veya zulmete düçâr olacaksın... Başka yolu yok! * Mağrur; gururlu demek... Boş bir şeye güvenen, demek... Fani, yani geçici, yani bitici, yani ölücü, yani yok olucu şeylere gönül bağlayan... Faydasız şeylere güvenip kendini aldatan, demek... Mütekebbir, kibir sahibi kimse demek... Heykeller, aslında gurur dağlarından yuvarlanmış sadece birer kaya, kibir göklerinden inmiş sadece birer damla! Ve aynı anda, heykellerinin büyüklüğü; mağrur insancıkların küçüklüğünü ikrar! Gurur: Taşları birer balon gibi şişiren nefes! Heykel: Kayalıklarda beka arayıp duran heves! * Akdeniz'in dört bir yanındaki ülkelerde yaşayan küçük küçük kuşların, büyüük büyük taşların tepesine konup, neler yaptığını yazacak tarih; yaşadığımız yılı hatırlatırken!..