Kedi sevgisi doğuştan gelir... Harmantepe'deki kedilerin bile isimlerini hatırlarım: İsmiyle müsemma Duman; tevellüdü kesin benden daha eski Dede ve o sıralar benim gibi bir yavru olan, siyah beyaz yamalı Boncuk. Ki eliyle kapıyı bastırarak Dede'yi içeri sokmazdı; bir yaşlı erkek için ne acı durum!.. Aynı bahçedeki ilk görevim: "Sakın civcivleri kaptırma!" tembihi üstüne bir asker gibi ayakta pürdikkat nöbet bekleyişim. İlk gördüğüm kedi daha yaklaşmadan elimdeki sopayı fırlatışım; sopanın da başka işi yokmuş gibi, gidip tam beline denk gelmesi... Ve o hayvancağızın ön ayaklarıyla çekerek kendini bahçeden götürmesini içim sızlayarak seyredişim! Aynı evin mutfağında balık kızarırken koku çıksın diye açık duran kapı. Karanlığın içinde ikişer ışık notası gibi parlayan kedi gözleri... * Yine o yıllarda, bir kedinin rahatı bozulmasın diye kesildiğini dinlediğim elbise... Bir çocuk için ne kadar önemlidir; sevdiği bir şeyin başka sevdikleriyle ilişkilendirilmesi. Ki Ebû Hüreyre efendimizi [Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" bir gün eteğinde kedi yavrusunu severken görerek, bu ismi vermişti. Kediciğin babası demektir.] sevmemem asla mümkün değildir! * Erkek kediler genellikle bir veya iki renkli olur, iri kafalıdır; çocukken öğrenmiştim. Dişilerse çok renkli, küçük kafalıdır, daha sokulgandırlar. Doğuracakları zaman kendilerine yer ararlar. Ben de yardım ederim: İncirköy'deki evin yola bakan camını açıp, arka odadaki dolabının içinde Minnoş'a yer bulurum. Çamaşır ve benzeri eşyalarımızın üstüne doğurulmuş bir sürü çipil gözlü yavrumuz olur. Durumu fark ettiği andan itibaren annem, kafamı kırmak için çok uğraşır ama beni yakalayamaz! Bu kedi konusu sardı, belki devam ederiz. :)