İttihat ve Terakki isimli partinin milletimizin başına getirdikleri kıyamete kadar konuşulacaktır. Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci de son yazısında şunları diyordu: Gerçek milliyetçilik anlayışından mahrum, çoğu Türk aslından bile olmayan bu komitacılar [İttihatçılar], harbden harbe sürükledikleri imparatorluğun çökmeye yüz tuttuğunu görünce, kendilerince bir ideale sarıldılar: Türkçülük... Ziya Gökalp'in ideologu olduğu bu fikirle zafere ulaşacaklarını düşündüler. Esir Türkleri kurtarma hülyasına kapıldılar. Bu istikamette önce imparatorluğu ulus-devlet hâline getirmeye koyuldular. Ege sahillerinden 120 bin Rum'u sınır dışı edip, milyona yakın Ermeni'yi Suriye çöllerine sürdükten sonra, Müslüman teb'aya yöneldiler. * "Ne mutlu Türküm diyene!" vecizesi, daha 1911 yılına aittir. Avrupalılar, bu toplu intiharı şaşkınlıkla izliyordu. Önce Arnavutlar o zamana kadar görmediği kötü muameleler sebebiyle ayaklandı. Arnavutluk ve Kosova elden gitti. Ardından Araplar ayaklandı. [Hepsi de, İttihatçıları; "kendi çocukları Avrupa'da okurken bize Arapça konuşmayı yasaklıyor, mekteplerimizi kapatıyorlar" diye suçluyorlardı.] Ve uçsuz bucaksız İslâm toprakları elden çıktı. Rumları korumak bahanesiyle Yunanlılar Anadolu'yu işgal etti. Tam Kürtlere sıra gelmişti ki imparatorluk çöktü. Bu sayede Esir Türkler daha büyük bir esaretin pençesine düştü. İttihatçıların büyük kısmı, [yeni oluşan] Ankara hareketine sızarak emellerine kaldıkları yerden devam etmeye çalıştılar. Millet yerine Moğolca "hisse" manasına gelen "ulus" kelimesini koydular. Bugüne kadar süren ve herkesin başına belâ olan düşmanlıkların tohumlarını attılar." * Bu konu işte ancak bu kadar özetlenebilirdi! Ayrıca, çok kıymetli dostum Ekrem Buğra Ekinci'nin HUKUKUN SERÜVENİ isimli yeni kitabı Arı Sanat Yayınevi'nden çıktı. Tarih içinde rastlanmış ve hepimizin ilgisini çekecek konular bir arada. Hukukun bu meraklı serüvenini okumanızı tavsiye ederim.