Bir büyüüük bahçe... Öyle ki; dev çınar ağaçlarının dalları gökyüzünün, kökleri yeryüzünün içine doğru uzanmış. Kestanelerin parmaklı yaprakları, akasyaların salkımları; subaşlarını tutmuş söğütlerin gelin teli gibi süzülüşleri... Koyu ve geniş gölgelerin üstünü kapatmış ceviz ağaçlarının ferahlık kokan filizleri... Fidanlıklar, meyvelikler, güllükler, meyvelikler, sebzelikler ve çayırlıklar... Göz alabildiğine uzanan ve yeryüzünün bütün canlılarının istifadesi için tanzim edilmiş bir muhteşem bahçe ki, eşi benzeri görülmüş değil... * Şimdi sen, taa beş yüz yıl ötelerden, bir bülbül getirsen ve bu bahçeye salsan ne yapar? Elbette doğruca, oradaki rengârenk ve mis kokulu güllerin üstünde uçar, birine konar ve şakımaya başlar. Bizlerse, o bülbülün dilinden dinlemeye başlarız bu bahçeyi... Yine aynı uzaklardan bir keçi getirip, başıboş salsan; bütün fidanları gezer ve bulduğu bütün filizleri dişler, koparır. Bizler, keçilerin bu bahçedeki yeşil dokuya zarar verebileceğinden korkarız... Bir köpek getirsen gene çok ötelerden, ne yapar? Önce deli gibi koşarak her adımı koklar, çevreyi tanımaya çalışır. Ardından hayretler içinde görürüz ki; bir pisliğe rastlar ve her şeyi bırakıp, bulduğu pislikleri yalayıp yutmaya başlar!.. Bunu görenlerin cahil olanları sanır ki; o muhteşem bahçede bulunan ve bulunacak sadece budur; tiksinirler ve yanılarak o bahçeden de o dönemden de uzak durmaya çalışırlar! * Bülbül, bahçe sahibini kastederek; "bu kokladığım filancanın gülüydü" der... Keçi, bahçe sahibini kastederek; "bu kemirdiğim filancanın filiziydi" der... Köpek, bahçe sahibini kastederek; "bu yalayıp yuttuğum filancanın artığıydı" der! ..... Not: Aylardır hiç televizyon seyretmedim. Herkese tavsiye ederim...