Nazânıma mektuplar -2-

A -
A +

Gönlüne sağlık; yazdıklarını okudum... Beni düşünerek; çok hoşa gitmesi mümkün, övgü dolu satırlar yazmışsın ve hatta bunları yayınlamışsın... Neden bilmiyorum, içim hiç kıpırdamadı. Sadece, öylesine baktım; okudum, yazı bitti ve tuhafı; şimdi sana bunları yazarken bir tek satırını bile hatırlamıyorum... Bunun birkaç sebebi olabilir: Birincisi; yazdıklarında samimi değilsindir... İkincisi; övmelerinin benim için önemi yermelerinden farksızdır... Üçüncüsü; bedenlerin içindeki can gibi, veya bulutların içindeki şimşek gibi, yahut ıslak bir kara kömürün içindeki sıcaklık gibi; bana ait olan cümlelerimin içindeki kıymetli manalar benden değildir!.. * Şunları bilmeni istiyorum ki; insan, yol lambasını sever... Öyle sanır... Fakat asıl sevdiği o değildir. Gördüğü odur sadece, yani ulaşabildiği odur! Dolayısıyla yanılgısı da bundan, yani kârı da zararı da aynı sebepten olabilir o insanın. Hâlbuki odasındaki lamba ile elektriğin kaynağı arasında hiç görmediği, hiç bilmediği neler, niceler vardır; bunu hatırlamaz bile insan... * Ben sana kaş çatsam, patlamış bir ampul gibi atıverirsin beni çöpe, bilirim... Çünkü insan sevgisi geçicidir. İnsanoğlu bugün över, yarın söver; o böyle yaratılmıştır! Bu garip değil ki... Senin ışıman ve ısınman lazım, aydınlanman ve üşümemen lazım, evindeki cihazların çalışması lazım; ihtiyacın olan bu... İnsan böyle yaratılmıştır, zayıf, değişken, vefasız yaratılmıştır... ..... Yol lambalarına bakmayı öğren! İnsanları gör, ama asıl "arkalarını" görmeye çalış... O zaman ne kendini yıpratırsın "elektriğin kesildiğini" sandığın zaman, ne çevreni, ne beni... * Yani ben değilim sana lazım olan... Senin ihtiyacın; Benden gelene!.. Bugün yarısını anladın... Yarın da diğer yarısını anlayacaksın! Ama bil ki; iyi bir şeyler söyledim! :))) * Dur hele... Sadece iltifatlara bakıp bütün satırlarıma sarılma... Biraz bekle. İyi bak... Kucakladığın pamuk çuvalının içindeki iğneleri de gör, çuvaldızları fark et... İşte ancak ondan sonra; yani, işine gelmeyen sözlerimi de, işine gelenler kadar şevkle alıp canına bastırdığın gün, belki adın cânan da olur! ..... Not: Bu köşe, 1994 senesinin Temmuz ayında başlamıştı. O günden bu yana binlerce yazı yayınlandı bu köşede. Fakat bu yazıların belki on misli kadar da mektup yazmışımdır; belki şu an beni unutmuş çok kimseye. Hâlâ da yazıyorum. Çoğu kayboldu o mektupların, bir kısmı sahibine bile ulaşamadı, ziyan olup gitti. Elimde kalanlardan bazılarına baktım ve fark ettim ki; onlar sadece bir tek kişi için yazılmış değiller. Çünkü okuduğum zaman yine/yeni bir şeyler anladım... İşte onlardan bazılarının bir iki yerlerine dokunup burada yayınlasam acaba sıkılır mısınız?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.