Bazıları masallarda yaşamayı beceremez! Kapıyı açmış, binmesini bekliyordum. Şalının rüzgârını yüzümde hissetmeye çalıştım; belki payıma bir koku kırıntısı düşer diye nefesimi tutmuştum... Arabaya yaklaştı, ben ve bütün çevresinden haberdar ama sokakta kimseyle göz göze gelmeden adımını attı, koltuğa oturdu. O yerleşince, eteğinin sıkışmayacağından emin olarak kapıyı kapatarak kendi yerime dolaştım. Süzülüşüne içim akan gözlerine bakarak; "Prenses hazır ise hareket edelim" dedim... Işır gibi bana baktı, gülümseyerek içimi ısıttı, vites kolundaki elimin üzerine elini koydu ve parmakları, parmaklarımın arasına doğru kaydı... Prensesimin arabacısı olmak, ne mutluluk! * Karşı yönde trafik tıkanmış; dört şerit yolda gürültü gırla gidiyor. Fark ettim ki; ikinci şeritte duran bir araba engelliyor akışı. Öylece cadde ortasında, flâşörleri yanıp sönüyor ve önü boş... O sırada kenardaki büfeden süslü bir bayan çıktı, sigara filan almış; kenara çekmeyi beceremediği için yolun ortasına bıraktığı arabasına yürüdü... Umursamazca arka kapıyı açtı, montunu koydu. Sonra sürücü koltuğuna oturup aynada kendini düzeltti. Sonra el frenini indirmeden gaza bastığı için arabayı bağırttı. Sonra arabayı bir tavşan gibi hoplatıp motoru stop ettirdi. Sonra tekrar tekrar marşa basarak arabayı çalıştırmayı denedi. Sonra camı açıp kendisine korna çalanlara sövmeye başlarken (prenses işitmesin diye) pencereyi kapatıp, usulca yürüdüm. * "Niye öyle, kamyon şoförü gibi uğraşıyordu ki; onun arabacısı nereye gitmiş?" "Onlar, arabacısı olmayanlar. Prenseslerin, prenses koltuğunda oturmasının hazzını bilmeyenler!" Dedim şaşırmış olan prensesime. "Peki, anneannem zamanında yaşasaydı arabanın tekerleğini kendi mi onaracaktı, ahırın pisliğini kendi mi atacaktı, atları kendi mi tımar edecekti?" Dedi. Sonra da; "Yani hiç seyisliğe özenen bir prenses görmemiştim" diye mırıldandı!..