Çok kıymetli kuzu... Öyle değerlisin ki ve içinde öyle eşsiz bir hazine taşıyorsun ki; yakında, sendeki güzel inanışı çalmaya kalkarlar! Son nefese kadar, bu imanı kaybetmeden elinde tutabilmek; "her şey" demektir. Bunu başaran her şeyi başarmıştır... Fakat Allah muhafaza, bunu elinden kaçıransa her şeyi yitirmiştir! * İslâmiyeti bildiren en kıymetli kitaplar şunları anlatıyor: Müslüman olmak için, son peygamber Muhammed aleyhisselâma inanmak lâzımdır. Allahü teala O'na, Cebrail ismindeki melek ile Kur'an-ı kerîmi göndermiştir. Bu Kur'an, Allah kelâmıdır. Sevgili Peygamberimiz, Kur'an-ı kerimi tefsir etmiştir. Bu açıklamalara "Hadis-i şerif" denir. İslâmiyet; Kur'an-ı kerim ile hadis-i şeriflerdir. Dünyanın her yerindeki, milyonlarca İslam kitabı; Kur'an-ı kerim ile hadis-i şeriflerin açıklamalarıdır. Çünkü Muhammed aleyhisselâmdan gelmeyen bir söz, İslâm kitabı olamaz! Hazret-i Muhammed, Allahü tealanın bildirdiklerini Eshabına (kendine inanan arkadaşlarına) bildirdi. Onlar da, kendi talebelerine bildirdi. Bunlar da, kitaplarına yazdılar. Bu kitapları yazan âlimlere (Ehl-i sünnet âlimi) denir. Ehl-i sünnet kitaplarına inanan, Allah kelâmına inanmış olur. Müslüman olur. Elhamdülillah, biz dinimizi Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğreniyoruz. Sevgili Peygamberimiz buyurdu ki: "Ümmetim arasında fitne, fesat yayıldığı zaman sünnetime yapışana, yüz şehit sevabı vardır." Sünnete yapışmak; Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını öğrenmek ve onlara uymakla olur. Dört hak mezheb vardır. Bunların âlimlerinin hepsi "Ehl-i sünnet âlimleri"dir. Reisleri ise İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe Nu'mân bin Sabit'tir. * Hanefî, Hambelî, Mâlikî, Şâfî ismindeki bu dört hak mezhep; yan yana giden dört cadde gibidir. Dördü de düz, tehlikesiz ve bakımlıdır. Aynı yerden gelip aynı yere kol kola giden dört kardeş gibidirler. (Diğerlerininse, Ehl-i sünnet ile aralarında inanış farkı vardır, yani imanları başkadır!..) Selçuklu ve Osmanlı, bu Sünni inancı muhafaza için vardı. Biz de dedelerimizin (çok kıymetli olan) Ehl-i sünnet inancına sarılmaktayız; öyle değil mi, akıllı kuzu?