Birçok hayır ve ibadetin sevabı az önce "sana da" gitti, biliyor musun? Hatm-i şerîf dahî vardı aralarında. Sevgi bağımız olan güzel insanlar okuyup göndermişler, bir nevi emanet olarak. Hani; sen al da istediğin kişilere gönder, diye. Onları dağıttım Kadir Gecesi, kollarım yoruluncaya kadar... Bilsen de bilmesen de, senin "derûnunda" güzel bir şeyler var... Hem de çok kıymetli, belli ki zamanımızda az bulunur bir cevher. Bu, senin "nasiplenme" şeklinden belli oluyor... Kimler, neler yapıyor da ulaşamıyor bazı şeylere, ama sen kendiliğinden kavuşuyorsun. Çoğunun farkına bile varmadan, bazen uyurken, bazen oruçluyken, bazen yanlış bir yolda yürürken, bazen gözlerini silerken, bazen kahkahayla gülerken... Bunun izahı ve açık bir ifadesi de yok ki, kelimelere dökebileyim... * Yani yağmur gibi bir şey bu: Hava sıcak ve kurak ve herkesin ihtiyacı var iken bir yurdum suya. Bulut geliyor ve "senin bahçene" döküyor içindeki rahmeti! Bunun karşılığı ödenilemez... Bunun niçin ve nasılı idrak bile edilemez... Sadece "elhamdülillah" denir, hamd edilir, o rahmetin hakikî sahibi olan Yüceler Yücesi'ne, Öteler ötesi'ne... Ya Rabbi, beni ve onu ve bütün sevdiklerimizi razı olduklarından eyle... Ya Rabbi, bu hizmetlere iştirak edenleri ve içinde o cevherin zerresi bulunanları ihsanlarına gark eyle... Ya Rabbi, bizleri kendi kayıklarımızda kendi halimize bırakma. Bizleri kurtuluş gemisine kavuşanlardan eyle. Amin... * Az önce, haberin yokken ve benden çok uzaktayken, belki de uyuyorken; senin için ettiğim bütün duaların kabul olmasını ümit ederim. Ve hatta o en uzun günde elini uzatıp, beni de kendi bulunduğun yükseklere çekmeni ümit ederim... Vazifemizi biliyorsun değil mi? Birbirimizi seveceğiz ve birbirimiz için dualar edeceğiz... Geriye ne kaldı ki başka? Zaten hepsi bu, öyle değil mi?