Zamana gücü yetmedi 2010 yılının da, yahut o dahi zamanın bir parçasıydı da ömrümüzden çaldı. İşte... Saatler kaldı bir bitişe daha, veya yeni bir başlangıca... Evet bu ifade daha çok yakıştı buraya: Yine bir bitiş değil de yeni bir başlangıç... * Dönüp bakın, diyerek yazmaya başlamışım bir zamanlar, demin buldum da çok hoşuma gitti... Bin yıl, bir avuç akide şekeri ve bir avuç saksı biberi!.. Dönüp bakın; bin yıl, iki avucunuzun içinde!.. Dönüp bakın; yüz yıl da, ömür de aynı: Hayat, bir avuç akide şekeri ve bir avuç saksı biberi... Bir ömür, iki avucumuzun içinde! * Bir de şunu düşünün bakalım: Kaç sınıfta okudunuz ve kimler vardı o sınıflarda ve her birinin birer ismi var mıydı gerçekten? Kimlerdi bir zamanlar bu dünyaya ve hayatımıza "değmiş" olan kayıp insanlar?.. Ve şimdi neden böyle "yok kadar uzak"lar?.. Bu köşede kim bilir kaçıncı buluşmamız sizlerle. Ne yazılar yazıldı-okundu; ne isimler girdi-çıktı köşemize... Hatırlıyor musunuz her birini? Hayır... Ben de unuttum çoğunu. Ama unutmadıklarım var; hatırladıklarım... Köşebentlerim... Kilometre taşlarım... Yapımın tuğlaları... Bahçeme renk verenler... Tenime kokusu bulaşanlar... Zamanıma girenler... Niceleri. Bunlar "ne çok" mu? Hayır... Binlerceden birlerce! * Kim bunların, bu unutmaların mes'ulü? Hatırlanmayanların kendileri!.. İşte, saatler biraz daha azaldı ikibinon senesini geride bırakmaya... Hatırlanmayanlarla birlikte! Hiç kimse seni hatırlamak zorunda değil. Ama sen kendini hatırlatmak zorundasın! Hiç kimse beni tanımak zorunda değil... Fakat ben iz bırakmak zorundayım; ..yaşıyorsam bu dünyanın yüzünde! ..... Bizler, yaşadığımız zamana hakkını vermek zorundayız, öyle değil mi?