Saçın gibi savrulurken dumanı, içini çekti vapur; istim düdüğü ile... Güverteye atlayan son yolcu bendim; çözülen halatın üzerinden... Bir elimde, okuduğum yerde işaret parmağım kalmış kitabım, diğer elimde çantam ve bileğimde çıtır susamlı simit... ..... Ben büyüdüm, simitler küçüldü!.. § Zaman, pastırma bıçağı gibi!.. Bastırıp bastırıp doğruyor insanları tezgahtaki kurbanlık koyunlar gibi!.. Bizler bu yüzden meleşiyoruz; zamanın sağanak sağanak döküldüğü mekânlarda... Ama Kızılırmak sığmıyoor, dibinde canımız yatan cam bardağımıza!.. ..... Bir martı; "şapt" diye atıyor kendini suyun yüzüne, yutkunarak havalanıyor tekrar... § Üst kattayım. Korkuluklara yaslanmış diğerlerinin arasında... Çığlık çığlığa onlar, benim; İçim çığlık çığlığa!.. Çantam ayaklarımın, kitabım bacaklarımın arasında şimdi, ve simidim parmaklarımın arasında. Can simidinin üstünden, simit atıyorum martılara, canım yanarken!.. § Herkes çığlık çığlığa, çığlık atan martılara yediriyorken simitlerinin yarısını, parça parça; ben de, parça parça yüreğimle yediriyorum simidimin yarısını martılara, içim çığlık çığlığa!.. Sen varken, bu martılar yok muydu?.. ..... Ben, o zaman da sadece yarısını yerdim bileğimdeki simidin... Ve yarısını, sana yedirdim!.. § Fakat bugün, yarım simit bile yiyesim yok. Kaldırıp atıyorum bütününü denize, ve bir çok martı atılıyor üstüne... Bugün, kitabı ve çantayı bile kaldırıp atasım var, bilsem yiyeceğini martıların!.. § Saçın gibi savurup dumanını, içini çekti gene vapur; istim düdüğü ile... İskeleye atlayan son yolcu bendim; halatların üstünden... Sanmıştım ki uzun zaman; ben büyüdükçe simitler küçüldü!.. Yoo, simitler küçülmedi aslında. Aslında ben de büyümedim!.. ..... Fakat, bunu ben biliyorum; Simitler bilmiyor!..