Sultan Melik (2)

A -
A +

Fırat yarıp geçmiş araziyi. Soldaki 50 m'lik duvarın tepesine kaleyi, ardına Kemah'ı kurmuşlar. Boğazın sağında kalan kayalığın önünde ise Selçuklu tarzı kümbetler var. Melik Menküçek'in diğer ismi Ahmet. 1071'den sonra Anadolu'yu fethe gönderilen Selçuklu komutanlarından... Merkezi Kemah olan beyliğini kurup 47 yıl sonra düşmanla bir cihatta nehre düşüyor. Bulunduğu yere türbe yapılıyor. Şehitler ölmez, bedenleri çürümez, demişler... Bir rivayete göre de mumyalanmış olarak günümüze kadar geliyor Sultan Melik... "Sultan Melik, 30'da çıkarıldı, diye anlatıyor eskiler. (Bilinen ilk fotoğrafı da 1930 yılında çekilmiş) Götüreceklerdi ama bir şeyler oldu götüremediler. Onlar da zemine beton döküp, öylece bıraktılar. Fakat ondan sonra bozulmaya başladı mübarek; çünkü her göz bakıyor, çok el dokunuyor, ısı farkı, nem, mum dumanı ve sair şeyler bozulmayı hızlandırıyordu..." Kemahlıların hepsi 25-30 sene evvel saçlarının bile tel tel başında olduğuna yemin ederler ve daha eskiyi hatırlayanlar sanki uyur gibi durduğuna şahitlik ederler. Hatta oraya gelen bir yüksek memurun, gizlice iğne batırınca ayağından kan sızdığı ama bu adamın daha Fırat'ın üstündeki köprüde ölüp gittiğini herkes anlatır... (Ayaklarındaki kan damarlarının aynen bir canlı insanın ayağındaki damarlar gibi dolu ve şişkin olduğunu ben de gördüm.) * İşte ucu yırtık (belki de ip ip sökülüp alınmış) yarım sancak... Ancak iki avuçla kavranabilecek metal topuzuyla çok budaklı özel bir ağaçtan yapılmış asası. Ve sonunda alışılmış hareketlerle önümde örtüsü açılıveren tam 888 yıl önce ölmüş bir beden... İçimde bir şeyler titriyor: Korkuyor muyum, üzülüyor muyum, seviniyor muyum, belli değil!.. Evliya Çelebi ve Leblebici Baba'nın bile hürmetle bahsettiği, 8-9 asırdır hüsnüzan edilip saygı ile ziyaret edilen Sultan Melik hazretleri; üst kapağının her iki yanı da camlı bir tabut içine yarleştirilmiş yatıyor. Diz hizasında!.. Şaşırıyor insan, kime inansın? Dışarıda "Bu türbede yatan zatlar evliya değil, askeri sultanlardır. Mumya ise Selçuk Şah'a aittir" yazarken, her gelen bu kapıdan içeri girebiliyor ve bu beden etrafındaki günahların zulmetinden her gün biraz daha kararıp bozuluyorken... İsteyen biri kolaylıkla zarar verebilir bu hazineye... Merak ediyorum saçlarının her teli acaba kimlerin ellerinde! * Aynı zamanda aynı bölgede karşılaşınca bütün endişe ve meraklarımı sordum tarih profesörü sayın Ekrem Ekinci beye... "Mısırlılar ölülerinin beyin dahil bütün iç organlarını çıkarıp samanla doldurarak ilaçlarlar, dedi. Bizdeki durum farklıdır. Bedenin geç çürümesi iyi ve tavsiyeli olduğu için özel bir koku sürerek, ahşap tabutla mezar odacığına koyarlar ve beden çürümez. Selçuklular bunu biliyordu. Osmanlı'da da Fatih Sultan Mehmed'e kadar uygulanmıştır. İstanbul'daki türbesinde bir su problemi olunca bazı özel kimseler türbe altındaki odacığa inip açtılar. Fatih'in bedeninin aynen, bozulmamış halde durduğu görüldü..." Yani anladım ki; Sultan Melik türbesindeki beden "ilaçlı" bile olsa aykırı bir durum yoktur, yanlış olan sadece şimdiki uygulamadır... Diğer sorularıma da şöyle cevap verdi profesör Ekinci: "Açığa çıkarmak tabii ki hiç uygun değil... İslam âleminde böyle bir gelenek yok. İlme ve akla aykırıdır çünkü böyle bir kıymetli hazinenin tahribi söz konusudur... Ölüye saygısızlıktır..." Yetkililerin bu konuya hassasiyet göstereceğini ümit ediyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.